TIR Operasyonu'yla ilgili casusluk davasının medya versiyonu Dündar- Gül Davası'nda savcının son iddiası yeni tartışmaların kapısını aralıyor ve kirli ilişkiler zincirini tamamlıyor.
Dündar'ın belgeleri "solcu bir milletvekili verdi" açıklamasından yola çıkan savcı, belgelerin verildiği günkü telefon konuşmalarından CHP milletvekili eski gazeteci Enis Berberoğlu'na ulaştığını iddia ediyor ve bunu da ilgili mahkemeye sunuyordu.
İddianın hukuki sonucuna kuşkusuz mahkeme karar verecek ve o sonuç hukuken "zincirin tamamlanmasını sağladığı" için önemli ama şaşırtıcı değil. Çünkü siyaseten CHP-Cemaat- Cumhuriyet ilişkisi yani 3 C birlikteliği saklansa da, farklı kılıflara sokulsa da 2013'ten beri biliniyor.
Türkiye 2013'te derin bir siyasi altüst oluşa tanık oldu. Uzun yıllar sessizce süren ve 7 Şubat MİT Operasyonu'yla sarsılan AK Parti-Gülen Cemaati ilişkisi 17-25 Aralık darbesiyle koparken, aynı zaman diliminde CHP-Cemaat flörtü başlıyordu.
Kamuoyu siyasi şoktaydı. Düne kadar Ergenekon-Balyoz gibi darbe davalarını "F-Tipi tezgâhı" olarak niteleyen CHP, Gülen Cemaati'yle kol kolaydı. AK Parti, Cemaatin "Paralel Yapı" oluşturduğunu, devletin kılcal damarlarına girerek onlarca kumpası kurduğunu fark edip geri dönerken, CHP "düşmanımın düşmanı dostumdur" mantığıyla kumpasçılarla siyasi ittifak yapıyordu. Bu taammüden siyasi ittifaktı.
Bu kirli ittifak en büyük yatırımını 30 Mart 2014 Yerel Seçimleri öncesi yaptı. Akla hayale gelmeyen yalan ve iftiralarla kara bir kampanya yürüttü. Özellikle CHP, 25 Şubat 2014'te dönemin başbakanının ülkeyi terk edeceğini ileri sürecek kadar zıvanadan çıktı ve Meclis kürsüsünü yasadışı dinlemelerle kirletti.
Ama 30 Mart akşamı hepsi derin bir hayal kırıklığı yaşadı. Türkiye toplumu kirli ittifaka izin vermemişti. Aynı şey biraz daha genişletilerek 10 Ağustos 2014 cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşandı. O da hayal kırıklığıyla noktalandı ve bir kez daha yenildiler.
O yenilgiden sonra ittifaka yeni bir isim daha katıldı: Can Dündar yönetimindeki Cumhuriyet. İlginçtir, sonradan CHP milletvekili olan gazeteci Utku Çakırözer getirildiği Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeliği'nde ancak 3 ay kalabilmiş, İstanbul'a evini taşımasına rağmen hiçbir açıklama yapılmadan apar topar görevden alınarak yerine Can Dündar getirilmişti. Bu bal gibi derin bir "cemaat" operasyonuydu.
Böylece CHP- Cemaat- Cumhuriyet ya da Can'lı Cumhuriyet ilişkisi tamamlanıyordu. Can'lı Cumhuriyet diyorum çünkü bu ittifaktan rahatsız olan Cumhuriyetçiler de vardı.
Her şey bir yana, cumhuriyetle yaşıt iki kurumun Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) olarak yargılanan karanlık bir yapıyla, bu kadar açık siyasi ilişki kurması basit bir hesap değildi.
Ortada deyim yerindeyse CHP ve Cumhuriyet açısından "siyasi intihar veya siyasi bir dibe vuruş" yaşanıyordu. Bunun daha uç örneklerini de görmeye başladık.
Bu yüzden kamuoyu bugüne kadar 3 C ittifakının siyasi boyutuna destek vermedi ve kaygıyla izledi. Şimdi yargı bu ittifakın hukuki boyutunu masaya yatırdı. Oradan ne çıkacağını ise davanın ilerleyen celselerinde göreceğiz.