Türkiye, son 15 yılda kendi içinde 100 yıllık statükoyla mücadele ederken, aynı zamanda küresel sistemin saldırılarıyla da karşı karşıya kaldı.
Bununla ilişkili olarak da en çok basın ve ifade özgürlüğü üzerinden sıkıştırıldı. Türkiye içeride Paralel, PKK, DAEŞ ve diğer terör örgütlerinin saldırılarıyla, dışarıda da gazeteler, TV'ler, Twitter ve Facebook gibi küresel sosyal medya mecralarının saldırılarıyla boğuşup durdu. Ve zaman zaman bu mecralara bazı sınırlamalar getirmek zorunda kaldı.
İşte o anlarda, özellikle AB ve ABD'den kimi zaman basın, kimi zaman siyaset yoluyla sert eleştiriler yapıldı, hatta yoğun biçimde "Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğü yok" kampanyaları düzenlendi.
Bu ilginin altında, o ülkelerin "özgürlükçü" olmalarından çok Türkiye'yi sıkıştırma siyasetlerinin etkisi vardı. Bir anlamda 2010'dan itibaren Türkiye'ye yönelik bilinçli bir kuşatma operasyonu devreye sokulmuştu.
Şimdi bunun saklanamadığı çirkin bir örnekle ortaya çıktı. Önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO Güvenlik Zirvesi'ne katılmak için ABD'ye gitti. Bu toplantı birçok açıdan önemli bir toplantıydı ve kritik bir süreçte gerçekleşiyordu.
Bu süreçte, Türkiye hem basın ve ifade özgürlüğü üzerinden hem de iç siyasetteki uygulamaları nedeniyle eleştirilerin hedefindeydi.
Türkiye'yi hedefe koyanların başında da ABD'li eski büyükelçiler geliyordu.
Tam bu noktada ne oldu biliyor musunuz? Küresel çağın özgürlük simgesi Twitter'da #WeLoveErdogan yani "Erdoğan'ı seviyoruz" başlıklı bir kampanya başlatıldı. #WeLoveErdogan başlıklı "hashtag" kısa sürede büyük ilgi gördü ve TT listesinin 1. sırasına oturdu. 300 bin tweet aldı.
Peki, küresel özgürlüğün simgesi Twitter ne yaptı? Hangi, o bir ara yasaklandığı için çok tartışılan Twitter... Sadece 2 saat bu kampanyaya dayanabildi. Sonra kaldırdı ve yerine sansür ötesi bir yaklaşımla 900 tweet alan #TürkDiktatörüABD'de adlı çirkinliği yerleştirdi.
Şimdi buna ne diyeceğiz? Bizim bir kısım aydınımızın sessiz kalacağı belli de Türkiye'yi her fırsatta "özgürlük" üzerinden eleştiren AB'nin özgürlükçe siyasetçileri, aydınları ne diyecek?
Onlar için özgürlüğün sınırı kendi çıkarlarına dokunana kadar mı? Batı'nın çıkarlarına dokunulduğu anda özgürlükleri ve demokrasiyi unuttuğunu biliyoruz. Tıpkı Mısır'da darbeye sessiz kalındığı gibi, tıpkı Suriye'de 400 bin insanın katledilmesine susulduğu gibi...
Aynı şeyi terörle yüzleştiklerinde de gördük. Onlar, Paris'te Brüksel'de patlayan bombalardan sonra olağanüstü hal ilan edebilir, sokaklara askerleri yığabilirler ama siz onların yaptığının onda birini yaptığınızda "diktatör" ilan edilebilirsiniz.
Elbette AB, bir değerler sistemini temsil ediyor ama o değerler sadece bazı insanlar ve bazı ülkeler için değil, tüm insanlık için geçerli olmalı... Bu kadar çifte standardı artık bu dünya kaldırmıyor.
Türkiye kendini biliyor, başta hukuk sistemi olmak üzere çok ciddi kurumsallaşma sorunlarımız var. Hâlâ demokratik ve çağdaş bir anayasa yapamamış bir ülkeyiz. Ancak tüm bunlar, Türkiye'nin gösterilmek istendiği gibi bir demokrasiye sahip olduğu anlamına da gelmiyor. Çok yol alındı ve alınmaya da devam ediyor.