Reza Zarrab'ın merkezinde olduğu operasyonun asıl amacı, İranlı işadamlarıyla yapılan ticareti Türkiye'nin kontrol altına almasını engellemekti. Bu durum, daha önce bu işi yapan şirketler nedeniyle küresel güçleri rahatsız etmişti.
Bu nedenle önce ABD'li bazı Kongre üyeleri, sonra da Gülen Cemaati'nin polis ve yargıdaki uzantıları harekete geçecekti. O günlerde pek fark edilmedi ama bu sürecin ilk adımı, medyaya "Atatürk Hava Limanı'nda Altın Heyecanı" olarak yansıyan operasyonla atılmıştı.
Gerçekten de heyecan verici bir operasyon planlanmıştı.
Tarihler 1 Ocak 2013'ü gösterdiğinde Gana'dan Atatürk Hava Limanı'na gelen ve Dubai'ye gönderilecek bir uçakta 1.5 ton altın olduğu ihbar edilmiş ve polis operasyon başlatmıştı.
Sıradan bir kaçakçılık olayı gibi sunulanlar aslında büyük bir darbe planının 7 Şubat'taki MİT operasyonundan sonraki ilk önemli adımıydı.
Olay gazetelere şöyle yansıyacaktı:
"Büyük bir kaçakçılık olayı ile karşı karşıya olduklarını düşünen polisler, durumu hemen havalimanı gümrük görevlileri ile mali şube polisine bildirdi. (Polisler habersizmiş gibi) Olay yerine gelen ekipler, yaptıkları incelemede altınların Ebru Gündeş'in Azeri asıllı eşi işadamı Reza Zarrab'a ait olduğunu belirledi. Kuryeler altının yasal yollarla ihraç edildiğini belirtip ellerindeki beyannameyi polise gösterdi." Belgelerin doğruluğu kabul edilmiş ama işlem de kayıtlara geçmişti. Bu durum, ilgili herkesi şaşırtacaktı.
İşin belki de en can alıcı noktası burasıydı.
Çünkü uçağın Atatürk Havaalanı'na indirilmesi de, polislerin oraya yönlendirilmesi de önceden planlanmıştı. Oysa o uçak Atatürk Havaalanı'na değil de her zamanki gibi Sabiha Gökçen Havaalanı'na inse normal prosedür işleyecek ve operasyon olmayacaktı. Ama devreye "Paralel Derin El" girmiş, uçağın rotası Atatürk Havaalanı'na çevrilmişti.
Müthiş bir plandı. Devlet içindeki Paralel güç, o güne kadar "yasal" olarak yürütülen işlemi, farklı bir havaalanına yönlendirerek, operasyon yapma zemini oluşturuyor ve "suç" kapsamına alıyordu. Böylece yapılan ticareti, "karapara opresyonu" olarak kamuoyuna sunuyordu. Daha sonra Halkbank'ın hedef tahtasına konması da bu operasyonun bir parçasıydı. Tam da ABD'lilerin istediği gibi... Oysa bu işlemi o güne kadar iki ABD'li şirket yapmış kimse de sorgulaya kalkmamıştı.
Bu operasyonu yapanların kimliği, hedefi ve olayın vahameti ancak 17-25 Aralık darbesinden sonra anlaşılacaktı. Uçağın rotasını değiştirenler de operasyonu yapanlar da daha sonra 17-25 Aralık'ı planlayacak olan Paralel Yapı, yani bugün yargı önünde hesap verecek olan FETÖ'ydü.
Onların bu operasyonu, TIR Operasyonu'ndan çok daha önce küresel güçlerin hizmetinde olduklarının somut kanıtıydı.
Bugün Zarrab'ın ABD'de tutuklanmasıyla sevinmelerinin nedeni de onca başarısız girişimlerinden sonra en azından birinin ağababalarınca takdir edilme olasılığı... Ama farkında olmadıkları bir şey var; bölgede dengeler değişiyor ve bu hesapları da tutmayacak, tarih onları sadece ihanetleriyle yazacak.