Borsa İstanbul yükselişini sürdürüyor. Ekim sonu itibarıyla Borsa İstanbul'da BIST-100 endeksinin nominal getirisi yıllık bazda yüzde 160.5 olarak gerçekleşti. Tüketici enflasyonuna göre 12 aylık reel getirisi ise yüzde 40.4. Herhangi bir alternatif finansal yatırım aracı, reel getiride BIST-100'ün yanına yaklaşamıyor. Borsaya artan ilginin en büyük tetikleyicisi, negatif reel faiz. Mevduat faizinin enflasyon karşısında tasarruf sahiplerini korumaması, insanları hisse senetlerine yönlendiriyor. Kur Korumalı Mevduat (KKM) ve Merkez Bankası'nın rezerv yönetim uygulamalarından dolayı son aylarda oldukça durağan bir seyir izleyen döviz de borsanın cazibesini artırıyor.
YENİ GİRİŞ SAYISINDA PATLAMA
Sanayi şirketlerinin başarılı performansı da Borsa İstanbul'u besliyor. Salgının ardından Türkiye, güvenilir bir tedarikçi olarak ön plana çıktı. Türkiye, Doğu Asya'daki tedarik zincirlerinin tıkandığı noktada Avrupa ve Amerikan pazarlarında kendine yeni fırsatlar buldu. Sanayi sektörü üretim, ciro ve ihracatta kayda değer artışlar yaşadı. Sanayinin bu performansını yatırımcılar es geçmedi. Sanayi şirketlerinin başarısına ortak olmak isteyen yatırımcılar bu şirketlerin hisse senetlerine yöneldiler. Bu teveccüh, borsayı yukarı taşıdı. Salgın döneminde borsaya yeni giriş yapan yatırımcı sayısında patlama yaşandı. Borsadaki yabancı payı azalsa da yeni yerli yatırımcılar, hisse senedi piyasasına heyecan kattı. Bu hevesin borsadaki pozitif trendi canlı tutan faktörler arasında olduğunu söyleyebiliriz.
İHTİYATLI DERİNLEŞME
Tecrübesiz yatırımcıların sayısındaki artışın yol kazalarına yol açabildiğini belirtmek gerekir. Adı çok duyulmamış şirketlerin fiyatlamalarında uçuk ve sağlıksız seviyelerin görüldüğü oldu. Yüksek işlem hacimli şirketlerden bazıları da aşırı dalgalı fiyatlamalardan nasibini aldı. Birkaç hafta önce bankacılık sektöründe yaşanan spekülatif hareketi herkes hatırlayacaktır. Ama günün sonunda bu yol kazaları da yatırımcıları durdurmadı. Borsa rekor üstüne rekor kırmaya devam etti. Türkiye, yıllarca hisse senedi piyasasını derinleştirmeye çalışmış ama bunu bir türlü başaramamıştı. Şimdi bir ivme yakalandı. Hem daha fazla şirket halka arz olmak istiyor, hem de daha fazla yatırımcı tasarruflarını borsada değerlendirme gayretinde. "İrrasyonel coşku"ya dönüşmesine izin vermeden bu ivmeyi sürdürülebilir kılarak Türkiye ekonomisine katma değer yaratacak şekilde hisse senedi piyasasını derinleştirmeliyiz. Bugün belki balon riski yok; ancak borsaların irrasyonel taşkınlıklara ve coşkuya meyilli olduğunu unutmamalıyız. Tarihi deneyimler bize bunu söylüyor. En derin ve gelişmiş borsalar bile balonlardan tamamen kaçamıyor. O yüzden piyasa düzenlemeleriyle ilgili uyanık ve proaktif olmak gerekiyor. Orta büyüklükteki şirketlerin borsaya açılmalarını teşvik etmeliyiz ama bir taraftan da bu süreçte ihtiyatı elden bırakmamalıyız. Şirketlerin bilançolarında ve faaliyetlerinde daha şeffaf olmalarını garanti altına almalıyız. Aracı kurumların riski ne derece profesyonel yönettiklerini daha yakından denetlemeliyiz. Son olarak, küçük yatırımcıların finansal okuryazarlık seviyesini yukarıya taşıyacak bilinçlendirici faaliyetlere daha fazla önem vermeliyiz.
ALMANYA'NIN EKONOMİK AÇMAZI
Almanya, 2008'deki küresel finans krizinden güçlü çıkan nadir ülkelerden biriydi. Bu başarının altında yatan beş tane ana unsur vardı: Birçok gelişmiş ülkenin aksine Almanya'nın küreselleşme sürecinde sanayisini elde tutabilmesi, sanayiyi besleyen ucuz enerji, Çin'den gelen ucuz ara malları, güçlü kamu maliyesi ve siyasi istikrar. Bu unsurlardan bazılarında zayıflama ve hatta sorunlar var. Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında yükselen enerji fiyatları, Alman sanayisinin belini büküyor. Çin ile ekonomik ilişkilere yönelik belirsizlikler artıyor. Çin eskiden olduğu gibi gözü kapalı güvenebileceğiniz ucuz bir tedarikçi olmaktan çıkıyor. Ülkede ücretler başta olmak üzere üretim maliyetleri artıyor. Çin'in inatla sürdürdüğü sıfır vaka politikası, üretime sekte vuruyor. ABD ile arasındaki ticaret ve teknoloji savaşları korumacı politikaların yayılmasına neden oluyor. Sadece ABD değil, artık Almanya gibi Avrupa ülkeleri de Çin'e karşı ekonomik bağımlılıklarını azaltmanın yollarını arıyorlar. Bu arayış tedarik zincirlerine ve maliyetlere yönelik soru işaretlerini beraberinde getiriyor. Son olarak, siyasi istikrara değinelim. Merkel güçlü bir liderdi. Bu sayede Almanya, diğer Avrupa ülkelerinin aksine çok fazla siyasi istikrarsızlık ve savrulma yaşamadı. Ekonomi, güçlü bir siyasi zemin üzerinde ilerledi. Ancak, mevcut durum tam olarak böyle değil. Olaf Scholz şu ana kadar benzer bir siyasi performans gösterme yolunda güçlü sinyaller veremedi. Yani Alman ekonomisi eskisi kadar sağlam biçimde sırtını güçlü lider ve siyasi istikrara yaslayamıyor. Tüm bunlar Alman ekonomisinin başını ağrıtacak cinsten gelişmeler. Özellikle 2023 yılı Alman ekonomisi için zorlu geçecek.