ABD'den Avrupa'ya dünya solu çağımızın son soykırımı karşısında iyi bir sınav verdi. İsrail karşısında amasız Filistin halkının yanında durdular.
Türkiye'de "sol" denilen yapılar içinse mesele Vatan Partisi gibi bir iki istisna dışında "geri kalmış, pis Arapların sorunu"ndan ibaret. Biraz üstlerine giderseniz, arkasına ABD'yi almış bu savaş aygıtına direnen mazlum halkın temsilcisi Hamas'tan "terörist" diye bahsetmeye başlıyorlar.
Kollarına Che dövmesi yaptıran, Küba'ya gidip gelince kendini hacı gibi hisseden bu arkadaşlara Castro'nun 1979 yılında BM kürsüsünde yaptığı efsane konuşmadaki şu cümleyi hatırlatsak sizce bir işe yarar mı:
"Siyonizm Nazizm'le aynıdır."
Yukarıdaki fotoğraf da çantasında Nutuk kitabı aradıkları Che'nin 1959 Gazze ziyaretinden.
1948 Nekbe'sinden kaçan 120 bin Filistinli mültecinin yaşadığı bir köye giden Che, bölgede şahit olduğu vahşeti yanındaki Küba Ordusu'nda yüzbaşı olan Omar Fernandez Canizares'e bir cümleyle özetler:
"Bak, bu Gringoların (ABD) işi."
Gringo işi Türkiye soluna artık başka bir isim koymanın zamanı geldi de geçiyor.
***
İSRAİLLİLER BUNALIMDA
Özgür Özel, Namık Tan'a, İsrail'in bölgedeki mütecaviz politikalarının hedefinde Türkiye'nin olup olmadığını sormuş. O da "Yapma adamım, böyle bir tehlike yok" demiş.
Namık Tan'ı anlatmama gerek yok değil mi?
Nam-ı diğer, Amerika'nın Türkiye büyükelçisi. Ona kalsa ABD ve İsrail'in kara ordusu PKK/PYD de Türkiye için bir tehdit değil. Ekrana çıkıp "PYD mi bize saldıracak" diyerek gülen Kemal Kılıçdaroğlu'nun mesai arkadaşıydı. Kılıçdaroğlu'nun partiden izlerini silen Özel ise her ne hikmetse Tan'ı terfi ettirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşmesinden tutun da en kritik temaslarında "not tutsun" diye onu yanında götürür oldu. Belli ki Özel'in ana muhalefet lideri koltuğunu alması için dışarının şartı da buydu.
Bölge ülkelerinde rejim değişikliği için çalıştıklarını gizlemeyen, bunu resmi bir devlet politikası olarak ilan eden İsrail'in Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın boşuna "Diktatör Erdoğan, Atatürk'ün mirasını yok ediyor" demiyor.
Burada da hedef kitleleri var; hatta İsraillilerden daha kararlı destekçileri de.
Zira içeride işler hiç de istedikleri gibi gitmiyor.
Bizler İsrail'in soykırıma tabi tuttuğu Filistinlilere odaklandığımız için İsrail vatandaşlarının ne düşündüklerini, ruh hâllerini ihmal ediyoruz.
BBC'nin Tel Aviv muhabirinin canlı yayında aktardığı izlenim bir fikir verebilir:
"Burada kimsenin geleceğe dair umudu yok. Pek çok profesyonel İsrail'i terk ediyor ve pek çok yerleşik kişi iflas ediyor. Savaş her geçen gün büyüyor ve devam ettikçe İsraillilerin umutsuzluğu artıyor."
***
HİZBULLAH'IN TÜRKİYE'YLE, TÜRK GAZETECİLERLE DERDİ NE?
Türk gazeteciler, İsrail'in vurduğu Lübnan'daki durumu dakikası dakikasına dünyaya geçiyorlar; ambargoyu kırıyorlar.
Hâl buyken, Hizbullah militanlarının yolda Türk olduğunu duydukları muhabirlere saldırmasını anlamak mümkün değil. Bir değil iki değil, bölgede görev yapan arkadaşlarımızı canlı yayınlarda tartaklamaktan çekinmiyorlar.
Derdiniz ne?
***
NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ'NÜ ASSANGE'A VERDİKLERİ GÜN...
Norveç Nobel Komitesi, 2024 Nobel Barış Ödülü'nün Japon "Nihon Hidankyo" organizasyonuna verilmesini kararlaştırdı.
Hiroşima ve Nagasaki'den atom bombasından kurtulan insanların oluşturduğu bu hareket "nükleer silahlardan arındırılmış bir dünyaya ulaşma çabaları ve nükleer silahların bir daha asla kullanılmaması gerektiğini tanıklıklarıyla ortaya koyduğu için" Nobel Barış Ödülü'ne layık görülmüş.
Adlarını ilk kez duyuyoruz ama işlevleri belli. Nükleer gücün tekelini korumak, dünyanın egemenleri dışındaki devletlerin nükleer teknolojiye sahip olmasını engellemek.
Geçen sene de Nobel Barış Ödülü, tutuklu kadın hakları savunucusu İranlı Nergis Muhammedi'ye verilmişti.
Haklısınız, ödülü ABD'nin İran da dahil bölgedeki ülkeleri nasıl terörize ettiğini ortaya çıkaran ve başına gelmedik bela kalmayan Julian Assange'a verecek değiller ya.
İşte bu yüzden, Nobel Barış Ödülü'nüzün, bir avuç sosyete dışında dünya halklarının gözünde gram değeri yok.