Demokratik dünyaya mensup laik bir hukuk devletinde, Cumhurbaşkanı adayının kendini mezhebiyle tarif etmesi "ayrımcılığa karşı dik bir duruşmuş".
Hadi oradan...
Faşizm konuşma yasağı değil söylem mecburiyetidir.
Bu çağda devletin bile artık vatandaşına soramadığı için kimliklerden çıkardığı mezhebi, siyasetçinin kendine sıfat seçerek siyasileştirmesi ayrımcılığı körükleyen bel altı bir tavırdır.
Çünkü toplumumuzda ve siyasette böyle bir konu, tartışma yok. "Alevi misin Sünni misin" diye soranı attan düşmüşe çevirirler. Her konuda olduğu gibi Aleviler ile ilgili nefret söylemine başvuran marjinal bir kesim olabilir. Neler yok ki? Kimileri de rahibelerle fotoğraf çektirip yolda gördüğü çarşaflıya "İran'a git" diye bulaşıyor.
Ayrıca Kılıçdaroğlu'nun "O Alevi ise ben de Sünni" diye sahneye fırlayan ortaklarının lüzumsuzluklarını görmüyor musunuz?
7'li masanın küsuratlarından Davutoğlu aklına düşen karpuz kabuğunu heyacanla anlatmaktan çekinmiyor mesela:
"Ben çok korktum, ne zaman biliyor musunuz? Depremin üçüncü günü Adıyaman'a gittim. Tek bir asker yoktu o sokaklarda. Orada organize bir grup gitse bir Alevi veya bir Kürt köyünde bir katliam yapmaya kalksa önünü durduramazsınız."
Hasbelkader de olsa 20 ay Cumhuriyetin başbakanlık koltuğunda oturmuş bir siyasinin, profesör olmuş yaşını başını almış bir adamın ağzından çıkacak laflar mı bunlar?
Çocuk oyuncağı mı bu iş?
Peki, Kılıçdaroğlu'nun ve dostlarının günümüz Türkiye'sinde konu bile olmayan mezhepleri ağzına sakız etmesini son derece faydalı bulan medyadaki "ılık muhafazkarlar" nasıl bir kumara yancılık ettiklerinin farkındalar mı?
***
İŞTE FERASET, İŞTE FAZİLET, İŞTE STRATEJİ, İŞTE ADAM GİBİ ADAMLIK!
İyi Parti'li Musavvat Dervişoğlu, Meral Akşener'in masadan kalkmasına "İktidarın algoritmasını bozmak için kurgulanmış ve planlanmış bir stratejiydi" demiş.
Vay be demek Meral Hanım zoraki olarak bile gülümseyememesi falan hepsi rolmüş. Televizyonlarda saatlerce verdiği mülakatlarda "hayatımda yemediğim hakareti yedim, üzüldüm" derken hep yalan söylemiş.
Aytun Çıray'ın "Baraj altına indik" demesi, Yavuz Ağıralioğlu'nun ve diğerlerin istifası hep film icabıymış.
Algoritması bozulan iktidar gibi görünmüyor ama ne diyelim, yersen.
***
BİR YANLIŞ KAÇ DOĞRUYU GÖTÜRÜR ÜMİT HOCA?
Son dönemlerde kendimi ardı ardına Ümit Özdağ'a hak verirken yakalıyorum.
Rusya-Ukrayna savaşını ABD emperyalizminin saldırganlığını göz ardı etmeden değerlendirmesine katılıyorum.
PKK ve 6'lı masaya dair tespitleri de ciddiye alınmalı.
Mezhep siyaseti seviyesine inen Kılıçdaroğlu'na ve Davutoğlu'na "Ülkeyi Lübnanlaştırmak mı istiyorsunuz" diye isyan etmesi de yerinde.
Ne var ki dün Lübnan'dan gelen görüntüleri izlerken Özdağ'ın hayalindeki ülkenin de Lübnan olduğunu fark ettim.
Zira Lübnan ordusu Özdağ'ın hayalini, seçmene vaadini gerçekleştiriyor. Evlere zorla girip Suriyeli mültecileri topluyor ve konvoylar halinde savaşın göbeğindeki topraklara sürüyor.
İnsanlık ailesi için utanç verici görüntüler. Uluslararası hukuk da ayaklar altında. Zaten fena halde bölünmüş olan ülkede yeni düşmanlıkların ateşi harlanıyor.
Tarih boyunca Fenikeliler'in, Roma'nın, Osmanlı'nın gözde merkezlerinden olan kozmopolit bir medeniyet adım adım kısırlaştırılıyor.
İşte ülkeler böyle böyle Lübnanlaştırılıyor, Suriyeleştiriliyor...
Akademiyi bilmem ama insani bir konuda ısrar edilen yanlışın siyasetçinin pek çok doğrusunu götürdüğü açık.