Kılıçdaroğlu'yla birlikte CHP'de şimdi yeni bir dönem başlıyor. Biz de birkaç madde halinde bu yeni dönemin dinamiklerini gözden geçirmeye çalışalım.
Kılıçdaroğlu'nun kurultaydaki konuşması her şeyden önce CHP'nin bugüne kadar Baykal eliyle sürdürdüğü dünyanın en saçma politikalarından somut bir kopuşu belirliyordu.
Kültürel, hukuksal terimler üstünden devam eden bir anlayış değil reel sorunlara odaklanmış bir muhalefet söz konusuydu. Sigortadan yolsuzluğa, işsizlikten emeğe açılan bir yelpazede kaldı Kılıçdaroğlu. Bu doğru veya yanlış reel bir muhalefettir ve önemli bir başlangıçtır. CHP ancak bu yolda ilerlerse kitlelerle buluşabilir ve kendisini sollaştırabilir.
Hemen burada bir saptama yapayım. "Sollaştırmak" dedim. "Solculaştırmak" demedim. Bu çok önemli bir ayrımdır.
Bundan sonra CHP'nin "sol" bir parti, solda bir parti olabileceğini ama "solcu" bir parti olamayacağı kanısındayım. Çünkü dünyanın bundan böyle merkeze kaymış bir sola daha açık olduğu, olacağı ama klasik terminolojiyle biçimlenmiş ve belirgin bir katılığı simgeleyen bir solculuğu benimsemeyeceğini söyleyebilirim.
Nedeni açıktır bu ayrımın.
Kılıçdaroğlu, AK Parti'nin bir ürünüdür. O partinin 1994'ten beri devam ettirdiği ve bir tür sollaşmak anlamına gelen politikalarını başka bir kanavada deneyen bir parti olmak için Kılıçdaroğlu'nu ortaya çıkarmıştır CHP. Kılıçdaroğlu, 1994'ün Erdoğan'ıdır. Bu bakımdan daha geniş, dar gelirli, dışlanmış kitlelerle çok daha önemli temaslar kurabilir. Fakat bu temasların ve daha ileri gidelim bütünleşmelerin solculuk olması gerekmez. CHP bunu taşıyacak bir zihniyete, altyapıya, ideolojik birikime sahip değil. O yöne itilmesi çok zaman alacak bir iştir.
CHP'nin solculuğu AK Parti'nin solculuğuna benzeyecektir. Bizzat CHP'nin tabanı solculaştırılmak istemez. Türkiye'de geniş kitlelerin solla bir sorunu yoktur. Çünkü onu kendilerine daha iyi bir hayat verecek yöntemlerden birisi olarak görürler.
Biraz Marx okumuş olanlar bu söylediğimi daha iyi anlayacaktır.
Burada da kritik bir nokta var. Eğer CHP, sol adına daralmayı öngören sadece bölüşmeyi, paylaşmayı öne çıkaran bir anlayışla hareket ederse kimseyi kandıramaz. Nedeni, yukarıda değindiğim AKP solculuğudur.
Bu parti 1994 sonrasında da 2002 sonrasında da yeni sosyolojilerle çok doğrudan, çok içeriden ilişkiler kurmayı başardı.
O kitlelerle umut ve gelecek duraklarında bütünleşti. Göçü çok iyi yöneterek ve uyguladığı dağıtım ve sosyal güvenlik politikalarıyla yaşanan yoksulluğun üstünü örtüp algılanmasını engelleyerek zengin olma, sınıf atlama hayallerini, umudunu sürekli olarak diri tuttu.
Bu çizgiyi geriye çeken bir CHP'nin başarısı tahayyül bile edilemez. O bir trajedi olur. Bu durumda CHP yeni dönemin başlangıcında çok somut terimlerle ifade ederek bir gelecek hülyası inşa etmeyi başarmalıdır. Yani büyümeyi ve eşitlikçi bir dağıtım politikasını eşzamanlı olarak biçimlendirebilmelidir.
Bu noktaya gelmek zor iştir. Bu nedenle Kılıçdaroğlu CHP'si başlangıç dönemi siyasetini yolsuzluk üstüne oturtacaktır. Yolsuzluk, her şeye sahip olmak hem de onları kısa sürede elde etmek isteyen küçük burjuvaların radikalizmini doğuran hırs ve öfkeyle bütünleşmenin en kestirme yoludur.
Ama bunun bir adım ötesi popülizmdir.
Bugünkü dünya belki çok şeyi kabul edebilir ama popülizmi kaldırmaz. Hele krizlerin yaşandığı ve teknik finans bilgisinin bu derecede hâkim olduğu bir dünyada.
Demokrasi konusuna değinmedim.
Onu da çarşamba günü ele alayım. Şimdilik siz şu söylediklerimi düşünün.