İklim krizi, küresel iklim değişikliği ya da yanlış kullanımı ile küresel ısınma hatta global enflasyon... Adına ne derseniz deyin, dünyanın en önemli gündemlerinden biri bu olmalı. Ve tek çaresi var; sürdürülebilirlik bilinci.
Son birkaç yıldır hayatımıza giren yeni terimlere bakılırsa, en bilinçlimizin bile hala öğrenmesi gereken çok şey var. Örneğin son zamanların yeni odak konusu, 'neredeyse' sıfır enerji bina. Mümkün mü değil mi, bundan önce ne kadar gerekli olduğuna bakalım.
Sıfır enerji binalara dönüşümü gündeme getirmek amacıyla düzenlenen ZeroBuild Forum'un Direktörü Dr. Gamze Karanfil'in verdiği bilgilere göre; enerjisinin yüzde 75'ini ithal eden Türkiye'nin, 2021 yılında enerji ithalatı 50.6 milyar dolar oldu. Bu enerjinin yüzde 35'i binalarda tüketiliyor. Bu da toplam enerji ithalatının yaklaşık 18 milyar dolarlık kısmının konutlarda harcandığını gösteriyor.
Ülkemizdeki binaların yüzde 80'inin enerji verimliliğinin düşük olduğunu da dikkate aldığımızda yaklaşık 10 milyar dolarlık enerjinin boşa harcandığını söylemek yanlış olmaz.
Bir başka ifadeyle Türkiye'deki konut stoğunun yenilenmesi ya da enerji verimli hale getirilmesiyle yıllık 10 milyar dolarlık bir enerji tasarrufu mümkün.
Ama neredeyse sıfır enerji bina, enerjiyi verimli kullanmanın bir adım ötesini hedefliyor. Tüm alanlarda enerji verimliliği sağlanmasının yanı sıra yenilenebilir enerji sistemlerinin kullanıldığı binalar neredeyse sıfır enerji bina olarak tanımlanıyor. İşte bu noktada hem kentsel dönüşüm büyük bir fırsat hem de dijital dönüşüm ile yeni teknolojiyi enerji verimliliğine hizmet eden bir senfoniye dönüştürmek mümkün.
YETER Kİ HEDEF BU OLSUN! DETERJAN AMBALAJINDAN SALINCAK
Bugün suda ve karadaki yaşamı tehdit eden en ciddi kirliliklerden biri olarak gösterilen plastik ambalajın çıkış noktasının doğayı korumak olduğunu bilmek ne büyük çelişki değil mi?
Ağaçları korumak için kağıt ambalaj yerine üretilen plastik ambalajların ilk üretildiklerinde tekrar tekrar kullanılması amaçlanıyormuş. Ancak zamanla bu amaç unutuldu ve bugünkü noktaya gelindi. Bundan geri dönüş yok mu, elbette var. Günümüzde hemen her şirketin stratejisinde plastik ambalaj kullanımını azaltmaya ya da yeniden kullanılmaya yönelik hedeflerin olduğunu bilmek güzel. Bunlara güzel bir örnek Unilever Türikye'nin Omo markasından geldi. Unilever, ürettiği plastiğin kendi sorumluluğunda olduğunu kabul ederek, 2025 yılına 100 bin tondan fazla plastiği ambalajlarından çıkarmayı hedefliyor. Bu kapsamda da Omo, genç nesilleri bilinçlendirmek amacıyla okullara geri dönüşüm çöp üniteleri yerleştiriyor. Projenin en güzel yanı ise bu ünitelerde toplanan plastikleri dönüştürerek çocuk oyun parklarında kullanılacak olması.
NİCOLA, BROOKLYN BECKHAM'DAN ZENGİN OLMASA SORUN YOK
Geçen hafta bir şirketin yönetim kurulunun tamamının kadın üyelerden oluşmasının yol açtığı mahcubiyeti yazmıştım. Bununla ilgili özellikle kadın okurlarımdan çok sayıda mesaj aldım. Meğer bu konuda ne kadar dertliymişiz. Bir okurum da ünlü İngiliz futbolcu David Beckham ve modacı Victoria Beckham'ın oğulları Brooklyn Beckham'ın, eşi Nicola Peltz'in soyadını almasıyla ilgili ne düşündüğümü sormuş.
Bu konunun bu kadar gündem olması gereksiz ve sanırım Victoria Beckham'ın çok üzgün göründüğü pozlar basına yansımasaydı bu kadar da önemsenmeyecekti. Ama bu konuda bende kekremsi tat bırakan bir tek şey var o da; Nicola Peltz'in milyarder bir aileden gelmesi. Yani Nicola, Brooklyn'den daha zengin olmasaydı, bu hareketi sevimli bile bulabilirdim.