Hep söylüyorum; reklam, televizyon sektörünün can damarıdır. Reklam olmazsa, televizyonlar yaşayamaz. İzleyiciler seyredecek program bulamaz, yan sektörlerle birlikte koca bir endüstri batar.
Ama öte yanda da evinde şöyle bacak bacak üstüne atıp tek eğlencesi televizyonun keyfini çıkarmak isteyen izleyicinin beklentileri var.
Ne yazık ki ekonomik beklenti ile insani beklenti arasındaki dengeyi bir türlü kuramadık. Bugün geçerli olan uygulamadan ne reklam sektörü memnun, ne kanal yönetimleri, ne de seyirci...
Muhteşem Yüzyıl'ın tutkunları çarşamba akşamı Star ekranları karşısına geçtiler.
Yeni bölüm 21.01'de başladı, 23.04'te bitti. Ondan önce de bir saat boyunca yayınlanan özet bölümü vardı.
İnsanlar, yeni bölümü sonu gelmez reklam kuşakları arasında 'fırsat bulabildikçe' izleyebildiler.
Yeni bölümün içinde tam 6 reklam kuşağı vardı.
Evet, yeni dünyada artık hiçbir şey bedava değil. Diziyi evinizde 'bedava' izlemek için de bir bedel ödemek zorundasınız. O bedel de genellikle 'sabrınız' oluyor. Ama bu durumdan mağdur olan tek kesim izleyici değil.
PARAMPARÇA
Yapımcı diziye milyonlar harcamış, yönetmen kardeşler üç gün evlerine gitmeden çalışmışlar.
Oyuncular -her ne kadar yüksek ücretler alıyorlarsa da- çoluk çocuklarına hasret kalmışlar, sağlıklarını riske atmışlar. Yönetmeni, bir yandan canıyla, bir yandan acımasız eleştirilerle mücadele etmiş. Ama bunca emeğin sonunda vücuda getirdikleri drama bütünlüğü, reklam kılıcıyla altı parçaya bölünmüş.
80 dakikalık dizi, olmuş size reklamlarla 2 saat... Hele son 50 dakikaya sığdırılan 4 kuşak reklamla, diziyi izlemek sadece seyirci açısından değil, diziye emek verenler adına da gerçek bir işkenceye dönüşmüş...
Yazık değil mi bunca insana?
Bunları düzenlemek, denetlemekle yükümlü kurumları eleştirdiğimizde de alınıp güceniyorlar...