Arda'yı NTV'de izlediniz mi? Ben izledim. Zaten futboluna hayrandım. Kişiliğine bir kez daha hayran oldum...
İşte 'net olmak' budur. Dobralığı, 'damdan düşer gibi konuşmakla' eş anlamlı sananlara, Arda muhteşem bir örnektir. Lafları eğmeden, bükmeden konuşuyor. Sorulara cesurca, içinden geldiği gibi yanıt veriyor. Ama bunu yaparken kabalaşmıyor, kimseyi kırmamaya, üzmemeye özen gösteriyor.
Yine de "Aman ne derler?" diye düşünmeden, yüreğinden taşanları seslendiriyor. Son derece esprili ama 'ölçüsüz' ve 'cıvık' değil. Hayat dolu, dinamik ama 'yorucu' değil. Sevimli ama cana yakınlığı 'rol' değil.
Öye samimiydi ki konuşurken... "Sivas maçında bütün Türkiye'yi kandırdım. Aslında Ayhan Ağabey harika oynamıştı. Ama benim ayağıma üç top geldi, üç gol attım, kral oldum. Ama hiç de iyi oynamamıştım" dedi. "Semih'le kavga etmemeliydim. Caner'e yumruk atmamalıydım. Bunlar benim en büyük pişmanlıklarım" derken, gerçekten de üzgündü...
Ve ne yazık ki biz, 'bu Arda'yı bile' küstürdük. Vatanından kaçıp uzaklaşmak için fırsat kollar hale getirdik.
Atletico Madrid'e gider mi, giderse mutlu olur mu, Türk futbolu kayba uğrar mı? Bu soruların yanıtlarının şu an benim için hiçbir önemi yok.
Zira biz el birliğiyle iyi bir futbolcuyu değil, 'mükemmel bir insanı' kaybettik... Onu spor programlarında reytinge, gazete sütunlarında tiraja, magazin sayfalarında sansasyona tahvil ettik... Önüne gelene saldırmak için fırsat kollayan holiganların masalarına meze yaptık.
Sevgilisine sinema kapatması bile eleştirilmişti. Üstelik, romantik erkeklerin mumla arandığı, ilişkiler açısından bunca kurak bir coğrafyada bu şahane jest, küfür olarak tribünlerden Arda'ya geri dönmüştü.
Bahtın açık olsun Arda kardeş... Affet bizi...