Son günlerde Doğu Akdeniz'deki gerilim tırmandı. Ankara'nın iki gün önce Meis adası çevresinde Navtex (denizcilik uyarı notu) ilan ederek Oruç Reis gemisi ile sondajlara başlama kararı Atina'yı telaşa düşürdü.
Kıta sahanlığının ihlal edildiği iddiasıyla Atina, karşı navtex ilan ederek, donanmasını Ege'de alarma geçirdi.
Ankara ise, adaların (dolayısıyla Meis'in de) kıta sahanlığı olmadığı prensibinden hareketle bu iddiayı yalanladı ve bölgeye 15 savaş gemisi gönderdi.
İki başkent arasında zaten Ege'deki kara suları, kıta sahanlığı, bazı adaların silahlandırılması ve Kıbrıs üzerinde çözülmeyen ihtilaflar bulunuyor. Bunlara bir de Doğu Akdeniz'deki yetki alanları anlaşmazlığı eklenince gerilimin her an çatışmaya dönmesi ihtimali bir süredir gündemde. Salı günü savaş gemilerinin karşı karşıya gelmesi "çatışma mı geliyor?" sorusunu sordursa da şimdilik gerilime mola zamanı.
Tırmanan gerilimin düşmesinde Almanya Şansölyesi Merkel'in Başkan Erdoğan ve Başbakan Miçotakis ile yürüttüğü telefon diplomasisi etkili oldu. AB dönem başkanlığını yürüten Merkel, Ankara ve Atina arasındaki sorunların müzakere edileceği bir süreç başlatmadan yana.
Libya'da Hafter'in yenilgileriyle alan kaybeden Fransa ise, Yunanistan'ın yanında durarak AB'nin Türkiye'ye yaptırım uygulamasını istiyor. Halbuki Ankara'nın yaptırımlarla Doğu Akdeniz enerji kavgasından çekilmeyeceği açık.
Paris, Libya'da Rusya'yı Avrupa ve NATO'nun aleyhine olacak şekilde güçlendirirken, Doğu Akdeniz'de de Türkiye ve Yunanistan arasındaki gerginliği artırıcı bir rolde. Fransız Cumhurbaşkanı Macron'un aksine sorumlu bir Avrupa liderliği gösteren Merkel, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir canlanmanın peşinde. Macron, "Doğu Akdeniz'de güvenliğimizi sağlamayı Türkiye ve diğer aktörlere teslim etmek AB için ciddi bir hata olur. Bu Avrupa için bir seçenek olamaz ve Fransa bunun olmasına izin vermeyecek" şeklinde konuşurken Merkel, Türkiye-AB ilişkilerinin Avrupa'nın geleceği için öneminin farkında. Diğer AB üyeleri de Macron'un, Ankara'ya "yaptırım" uygulanması önerisine ters bakıyor.
Fransa'nın Türkiye ile girdiği "Libya ve Doğu Akdeniz kavgasında" kullanılmak istemiyorlar. Bu sebeple Merkel, hem Ankara ile Atina arasında arabuluculuk rolünü üstleniyor
Hem de mülteci anlaşmasının yenilenmesi, ilave fon, Gümrük Birliğinin güncellenmesi ve vize serbestliği konularında Ankara ile yol alma gayretinde. Bunun için de 3-5 ay Ankara ve Atina arasındaki tansiyonun düşürülmesine ve görüşmelere geçilmesine çabalıyor. Merkel'in yaklaşımı Ankara'da ilgi görüyor. İstediği sürenin verilmesi kuvvetle muhtemel. Gerilimin bir süreliğine düşmesi hiç şaşırtıcı olmaz. Sondajların tartışmalı olmayan bölgelere odaklanması beklenir. Reel olalım. Türkiye ve Yunanistan arasındaki çok sayıda sorunun kısa vadede çözülmesi mümkün değil. Sorunların temelinde Yunanistan'ın maksimalist talepleri ve AB'nin bunlara sahip çıkması yatıyor. Annan Planını kabul etmeyen taraf olduğu halde Güney Kıbrıs'a 2004'te uluslararası anlaşmalar hilafına AB üyeliği verilmesi büyük bir hataydı. AB'nin bu hatası sebebiyle Kıbrıs görüşmelerinden sonuç çıkmıyor. Şimdi de Doğu Akdeniz'de hakkaniyetli enerji bölüşümünün müzakeresi üzerinden olumlu bir ajanda oluşturmak varken Türkiye, anlaşmalardan, projelerden dışlanıyor. Ankara, Doğu Akdeniz rekabetinde Antalya Körfez'ine sıkıştırılmayı asla kabul etmeyeceğini en son Kasım 2019'da Libya ile iki muhtıra imzalayarak gösterdi. O halde Yunanistan ve Fransa'nın NATO ve AB'yi Türkiye'ye karşı kullanma yaklaşımı bu ittifakları zayıflatmaktan başka bir işe yaramaz.
Merkel'in olumlu girişimi tüm AB başkentlerinde desteklenmeli. Doğu Akdeniz'deki gerilime kısa bir mola verildi.
Merkel'in başarısız olması durumunda Ankara ve Atina arasındaki gerginlik Ege'den Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'e kadar bütün boyutlarıyla birlikte geri döner.