Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Beyoğlu'nda şenlik var

Atlas sinemasına girerken birden şaşırdım. Karşımda Atilla Dorsay duruyor ve hafif gülümseyerek bana bakıyordu. Yani kendi kendim!..
Bir Borges hikâyesi değil bu...
Cumartesi sabahı gerçekten yaşadığım şok... Sabah gazetesiyle Sinema dergisi, festival vesilesiyle bir yarışma açtılar: Yeni Eleştirmenler Arıyoruz... Tüm festival sinemalarında broşürleri de var: gençler, lütfen alıp bilgi edinin ve katılın. Seçilen yazılar Sinema'da çıkacak.
Genç eleştirmenlere gerçekten ihtiyacımız var.
Olayı biliyordum elbette, resimlerim çekilmişti.
Ama tüm sinemalarda ve bu boyutta karşıma çıkacağını düşünmemiştim. Nitekim ilk gün, dostum olan kimi yabancı konuklar dalgalarını geçtiler: reklam starı mı oldun diyerek!..
Festivale gelince... İlk gününden bizi çekip aldı, rüyalar âlemine savurmaya başladı. İyi ki Atlas var: o eski salona küçük merdivenlerinden devasa fuayesine, duvarlardaki eski afişlerden star portrelerine bir dizi özgün ve tarihsel ayrıntının içinden geçerek girmek, bir ayrıcalık. Anti-Depresan adlı iyimser filmler bölümünün filmlerinde, bölümün sponsoru olan Sinema TV şık giyinmiş bir triodan canlı müzik dinletiyor, şekerleme dağıtıyor. Tam bir Avrupa rüyası!...
Filmler de öyle. Açılıştaki Almodovar filmini Nişantaşı Şamdan'daki yemek nedeniyle kaçırdım. Hafif, ama eğlenceliymiş.
Ancak ertesi gün Bayanlar ve Baylar adlı, bir Macar'ın elinden çıkma belgeselden öyle keyif aldık ki... Sinema tarihini birkaç yüz filmden özenle seçilmiş minik film parçalarıyla ve kadınerkek ilişkileri açısından tarayan film, hele bir sinemasever için defalarca izlenecek tam bir şölendi. Kaçırmayın, ilerde DVD'si çıkarsa mutlaka edinin.
Diğer filmler muhtelifti. Sadece başyapıtlar üretilmiyor ki!.. Roman Coppola'nın herhalde akrabalık ilişkileri sayesinde yaptığı Erkek Aklı, o güzel kadrosuna karşın en hafif deyimiyle gereksiz bir filmdi. Ama bu sayede onca güzel filmden hatırladığımız, bir dönemin neredeyse star oyuncusu Patricia Arquette'i aramızda gördük. Onunla tanışıp konuşmak ve geçmiş yıllarda iki ayrı festivalde (bir Cannes, bir Berlin) çektiğim iki resmi vermek, beni mutlu etti.
Sanırım onu da...
Ayni biçimde, Lizbon'a Gece Treni adlı son derece ilginç roman uyarlaması filmi için gelen, Cannes'da iki kez Altın Palmiye almış ikiüç yönetmenden biri olan (The Best Intentions- İyi Niyetler ve Fatih Pelle) Danimarkalı Bille August'le de konuştuk. İkisi de Atlas'ta seyirci karşısına çıktılar.
Açılış töreni biraz durağan, ama iyiydi.
Özellikle onur ödülü alan Ahmet Mekin, Lale Belkis, Ayşe Şasa, Aytekin Çakmakçı gibi sanatçılar çok alkışlandılar.
Ayşe Şasa gelemese de çok memnun olduğunu belirtmek için beni iki kez aradı. Sağ olsun...
Bu yılın sıkıntısı, festivalin dağılması.
Taksim- Beyoğlu'na gelmenin güçlüğü nedeniyle oluşan seyirci taleplerine kulak veren festival, Nişantaşı City's ve Ortaköy Feriye'yi devreye soktu. Bunlar sevdiğimiz, gitmek istediğimiz salonlar.
Ama Beyoğlu'ndaki odaklanma yok oldu. Oradan oraya koşuşturmak kolay değil. Yeni Melek, Alkazar, Lale gibi salonları açmak için kılını kıpırdatmayan, Muammer Karaca gibi tiyatro tarihimizle özdeş bir salonu boşaltan Beyoğlu belediyesi herhalde memnundur!..
Ya Emek? Onun yıkımını tam festivale denk getiren zihniyete şapka çıkaralım.
Ve ekleyelim: Siz yerle bir etseniz de, Emek bizim için hep orada olacak.
Kişisel anılarımızda, ortak belleklerimizde, yüreğimizde, kitaplarda, belgelerde.
Tüm güzelliği, soyluluğu ve yaşamışlığıyla...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA