Gazete için haber toplayıp mülakat yapıp yazı yazanların, bunları sayfalara yerleştiren editörlerin zaman zaman duyarsızca göz ardı ettiği, bazen de masumiyet dolu bir unutkanlık nedeniyle "eyvah" diye sonradan fark ettiği bir hata türü var.
Bunu zaman zaman dile getiriyorum. SABAH'ta son dönemde bunların sayıca azalmasına okurlar adına memnun olsam da, şikâyetler sürdüğü sürece dikkate getirmek zorundayım.
13 Kasım tarihli gazetenin Günün İçinden sayfalarından birinde, Malatya Çocuk Yuvası'ndaki 'eziyet'te 15 Bakıcıya Hapis başlıklı habere göz atalım.
"Malatya'da 2005 yılında Çocuk Yuvası'nda gizli kameralara yansıyan şiddet görüntülerinin ardından 17 bakıcıya açılan davada 2 bakıcı beraat etti, 1 bakıcı 4 yıl 2 ay, diğer sanıklar 3 yıl 1 ay 15'er gün hapis cezasına çarptırıldı. Müdahil avukatlar eziyet değil işkence yapıldığını savunarak cezaların yetersiz olduğunu, temyize gideceklerini açıkladı."
Telefonla arayan iki okur, şunları söyledi özetle:
"Bu haber ilk patladığı zaman haklı olarak hepimizi öfkeye boğmuş, sorumlu her kim ise adalet önüne çıkması için feryatlara yol açmıştı. Ama biz sonradan bunların nasıl izlendiğini unutuyoruz, bunda sizin, yani basının da sorumluluğu var. Bu haberi görünce sevindik, bazı şeyleri öğrendik. Ama keşke bu haberi çok daha büyük, olup bitenleri okurlara iyice hatırlatacak şekilde verseydiniz."
Yani, şikâyete göre, haber dikkatten kaçma riskine düşecek kadar küçük kalmış. Beklentiye göre, "yuvada ne olmuştu?" başlıklı bir ayrıntılı "arka plan" olsaydı, daha iyi olurdu.
Şimdi de, aynı günkü gazetede daha geniş yer ayrılan, Şoföre 'Ağır Ceza' Yolu başlıklı bir başka habere göz atalım:
"Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Elbruz Bilge'ye çarparak ölümüne neden olmakla suçlanan minibüs şoförü Cavit Mutluçoban; "Fren boşaldı, araç zıpladı, koltuktan düştüm" dedi. Mahkeme, Mutluçoban'ın tahliye isteğini reddetti ve "olası kasıt" ihtimalini değerlendirmeye aldı. Suçun vasfı değişirse sanık, 20 yıl hapis istemiyle Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanacak..."
Haber daha sonra sanığın anlatımıyla sürüp sona eriyor.
Burada da aynı şey söz konusu. Şayet bu haber, ilk olduğunda önemsenen bir olayın devamı olarak da önemsenmişse, "Ne olmuştu o kazada?" sorusuna da birkaç satır ayrılmalıydı.
Oysa haberde, 6N1K ilkesine (aslında bu ilke yanlış biçimde 5N1K olarak bilinir, oysa "neyi" unsurunu da içerir; doğrusu budur) aykırı bir eksiklik de var: Kazanın hangi tarihte olduğu da okurlara hatırlatılmamış.
Aktardığım iki örnek küçük gibi görünebilir, ama okurlar için küçük değiller.
Bundan emin olabiliriz.
Tartışmaya açık bir husus.
Bazı haberler de eksik unsurlarıyla değil, gereksiz fazlalıktaki unsurlarla etik tartışmasına yol açabilir.
13 Kasım Cuma tarihli gazeteden bir örnek...
El Temizleme Jeli Gözüne Gelen Küçük Kız, 1 Haftadır Görmüyor başlıklı haberin ilgili bölümünen göz atalım:
"Annesinin A gribinden (domuz gribi) korunması için eczaneden alıp çantasına koyduğu antibakteriyel el temizleme jeli gözüne sıçrayan 7 yaşındaki D.B., kornea hücrelerinin erimesi sonucu görme yetisini kaybetti. Olay geçen cuma günü yaşandı. Söz konusu jeli kızının okul çantasına koyan anne İffet B., nasıl kullanması gerektiğini de anlattı. İstanbul Ak Umut Koleji birinci sınıf öğrencisi küçük D., okula gittiğinde diğer arkadaşları gibi annesinin çantasına koyduğu jeli kullanmak istedi. Ancak kutunun kapağını açmak isterken jeli gözüne sıçrattı. Alkol bazlı kimyasal madde içeren jel, küçük kızı acı içinde bıraktı.
Öğretmenleri hemen küçük kızın yüzünü yıkayıp annesine haber verdi."
Bu önemli haber, hak ettiği ölçüde verilen hacim içinde, 6N1K kurallarına uyar şekilde, ilgili taraf ve uzmanların görüşü de aktarılarak verilmiş. Gayet iyi.
Ama çocuğun kimliği ile ilgili bir sorun var. SABAH, bu tür haberlerde, haklı olarak, küçük çocukların kimliğini korumaya gayret gösteriyor.
Çocuğun fotoğrafı da buna uygun şekilde "taranmış" biçimde verilmiş.
Ama, amaç çocuğu korumak ise (ki öyle) gördüğünüz metinde, hangi şehrin hangi okulunda kaçıncı sınıfta okuduğu da belirtilmiş. O zaman, amaç kendi kendisine hasar vermiş olmuyor mu?
Oluyor, diyebilirsiniz, ama bence tartışma burada kesilip atılacak türden değil.
Ortada "haysiyet kırıcı" türden (mesela bir cinsel taciz) bir suç yok. Doğrudan sağlıkla ilgili, pek çok öğrenci ve okulu birebir ilgilendiren bir "tehlikeli madde" suçlaması ve tartışması var.
Acaba, çocuğun kimliğinin saklanması, ailesi karşı çıkmıyorsa, gerekli miydi?
Böyle bakınca, ben -eğer görüntü irkiltici ve üzücü değilse- kimlik ve görüntü verilebilmeliydi görüşündeyim. Malum, bu tür örnekler, benzerlerinin önlenmesi için simge oluştururlar.