Haber, 31 Ekim Cumartesi tarihli gazetede sürmanşetten verildi. Okurların taşra baskılarında Hastaneye Ölüm Baskını başlığı altında gördüğü gelişme şu spotla aktarılmıştı:
"Yaşam ünitesine bağlı lösemi hastası genç kadının 50 yakını hastaneyi basarak fişini çekti."
Çarpıcı ayrıntılar içeren olay, İstanbul Okmeydanı Hastanesi'nde yaşanmış.
Ölen kişi, lösemi hastası, bir çocuk sahibi M.T. (22).
Spotun devamında "..gruptan biri kızın fişini çekerek ölümüne yol açtı" deniyor.
İç sayfadaki başlık ise "failler" açısından daha net.
Hastane Basıp Meryem'in Fişini Çektiler başlığı altında pek çok ayrıntı var.
Spotta ve haberin ilk cümlesinde kızın yakınlarının hastaneyi basıp "fişi çektiği" ve 9 kişinin gözaltına alındığı yazılmış.
Şunları öğreniyoruz: M.T. durumu ağırlaşınca kalp krizi geçirmiş ve hastanede yoğun bakım ünitesine bağlanmış. "İddiaya göre", hasta yakınları, "daha fazla acı çekmemesi için" genç kadının "fişini çekme" kararı almış. Yine "iddiaya göre", kadının ameliyata alınması telkinlerine de yakınları karşı çıkmış.
Bu noktadaki gelişmeleri şöyle izliyoruz:
"Doktorların ameliyatta ısrar etmesi üzerine yoğun bakım servisine adeta baskın yapan 50 yakını servisteki doktorların üzerine yürüdü... Kargaşa sırasında aileden bir kadın M.T.'nin bağlı olduğu yaşam destek ünitesinin fişini çekti."
Hastane yetkilileri polis çağırmış. Savcının raporuna "cinayet sonucu öldü" kaydını düştüğü "öne sürülmüş."
İfadeleri alınan kişilerin "fiş çekme"yi reddettiği "öğrenilmiş."
Gelelim İstanbul baskılarında haberin nasıl verildiğine.
Baş sayfada, Acil Serviste Şüpheli Ölüm başlığı altında, bu kez aynı gelişme çok daha dikkatli bir üslupla "oksijen hortumunun çıkması" nedenine bağlanıyor.
İç sayfada Lösemi Hastasının Acil Serviste Şüpheli Ölümü başlığı altında farklı ayrıntılar var: M.T. yaşam destek ünitesine bağlı oksijen hortumunun çıkması sonucu ölmüş. 12 kişi ifade vermiş. Bunların bir kısmı ağır hastanın başucunda Kuran okumak üzere izin alıp toplanan akrabalarıymış, bir kısmı da doktorlar ve hemşirelermiş.
Sabah'ın internet sitesinde ise haber "İstanbul'da Ötanazi İddiası" başlığıyla aktarılmış, bir de soru sorulmuş:
"Yoğun bakımdaki kanser hastasının "yaşam" fişini ailesi mi çekti?"
Spot gayet açıklayıcı ve temkinli:
"Bir dönem Avrupa'da sıkça haber konusu olan ve tıbbi yönünün yanı sıra ahlaki yönü de bulunan ötanazi uygulamasının İstanbul'da da gerçekleştiği iddia edildi. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde yatan bir genç kızın ailesi, genç kızın hayatını bağlı sürdürdüğü solunum cihazının fişini çektikleri iddiasıyla gözaltına alındı."
İnternet sitesinde ayrıntılar da son baskılardaki ayrıntılarla aşağı yukarı örtüşüyor. Vurgu, daha çok, soruşturmanın çok yönlü olarak sürdürüldüğü üzerine yapılıyor.
Bu haberi, SABAH gibi güçlü bir ulusal kitle gazetesinin geniş okur kitlesine sunulan "ürün"ü düşünerek mercek altına aldım.
Burada şöyle (gazetenin rakiplerini de ilgilendiren) bir problem var: İlginç boyutlar içeren taze bir gelişme, gazeteciliğin standart telaşesi içinde baskıya yetişsin diye haber yapılmış. Yapılmış ama, ilk baskılarda görüldüğü gibi, büyük önem taşıyan ayrıntıların kontrolü için zaman yetmemiş. Onun yerine "iddiaya göre" gibi ilk duyumlara göre bir kurgu yapılmış; başlıklarda "failler" sağı solu deşilmeden ilan edilmiş.
Basın kültürümüze özgü, "kervan yolda düzülür" söylemine uygun biçimde, "bu haliyle girsin de sonrasını toparlarız" anlayışı bir kez daha galebe çalmış.
Böyle olunca ne oluyor diye sorarsak, hoşa gitmeyen bir cevapla karşılaşıyoruz: Gazetenin İstanbul dışınndaki sadık ve güçlü okur kesimi eksik, doğrulanmamış, "yargısız infaz" da içeren bir haber okurken, daha şanslı olan İstanbul ve çevre okuru çok daha iyi işlenmiş, gelişmelerin ucunu -haklı olarak- açık bırakan, okuru değişik ihtimallere hazırlayan bir haber okumuş oluyor.
Yani ortada haksızlık var.
Bir genç kadın ölmüş. Yoğun bakımdaki yaşam destek ünitesinde bir "devre dışı kalma" nedeniyle. Ancak, bunun sorumlusu kimdir henüz bilinmiyor. Gerçek, adli soruşturma sonunda ortaya çıkacak.
Ortada bir değil, iki haksızlık var. İlk haberlerde aksi kanıtlanana kadar herkesi masum görme ilkesinden uzaklaşılmış, ayrıca bir kesim okur yanlış yönlendirilmiş.
Çare?
Çare, kötü alışkanlıkları kırmaktan geçiyor. Tam olarak doğrulandığından emin olmadığımız ayrıntılar ile yetinen habercilikten vazgeçecek, resmi olabildiğince net gösteren, yanıltmayan haberleri sayfalara koyacağız. "Zaman darlığı bu kadarına izin verdi" diyorsak, çok daha temkinli bir üsluba, asgari anlatıma yöneleceğiz.