Geçen hafta olup bitenlerin uzak tarihte kalmış gibi unutulduğu bir dünyamız var. Bunun nedeni yazılı hafızamızın pek olmamasına bağlanabilir...
Herhalde bu nedenle sevgili İlber Ortaylı önüne çıkan herkese "Cahil" diyor. Bakalım bu sorunumuzu sosyal medyadaki 140 harflik mesajlarla aşabilecek miyiz?
Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasından önceki günlerden birinde, siyasete meraklı bir arkadaş topluluğunda bazıları Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmaması gerektiğini savunurken, Özal ve Demirel'in cumhurbaşkanı olmaları ertesinde geride bıraktıkları partilerinin nasıl eridiğini hatırlatıyorlardı.
Üstelik halk seçti
Ben "Erdoğan'ın şu andaki durumu ne Özal'a ne de Demirel'e benziyor.
Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olması ihtimalini, 1950'de Celal Bayar'ın Demokrat Parti Genel Başkanlığı'nı bırakıp Cumhurbaşkanı olması ile karşılaştırmalıyız" demiştim. Konuşmalar ilerleyince anladım ki, herkes kendi yaşadığı ve hatırladığı dönemle bugünü karşılaştırmayı yeğ tutuyor. O toplulukta 1950'nin Mayıs ayında olanları hatırlayan pek yoktu.
Daha sonra olayların içinde yaşamış kişilerin anılarından ve dönemi irdeleyen monografilerden birkaç tanesini kitaplığımdan alıp bunların sayfaları arasında yine dolaşırken, kendi kendime de "Kitaplar okunup, unutulmaları için mi yayınlanır" diye sormuştum.
Kitaplar, kitaplar
Örneğin Cihat Baban'ın "Politika Galerisi"nde, Emin Karakuş'un "İşte Ankara"sında, Faik Ahmet Barutçu'nun "Siyasi Anılar"ında, Samet Ağaoğlu'nun "Arkadaşım Menderes"inde, Orhan Erkanlı'nın "Askeri Demokrasi"sinde, Sadi Koçaş'ın "Atatürk'ten 12 Mart'a"sında ve böyle yüzlerce kitapta, Demokrat Parti, Bayar ve Menderes öylesine derin ve içeriden bilgilerle anlatılır ki... Yani kitap okumadan, sadece akılda kalanlarla ve günlük gazete haberleri ile dünü bugünle karşılaştıran siyasi yorumlar, bugüne ışık tutamazlar.
Yükselen partinin lideri
Kitap sayfaları arasında dolaşırken, Erdoğan'ın durumunun gerçekten Özal ve Demirel'den çok Bayar'ınkine benzediğini düşünmekte haklı olduğumu görmüştüm.
Öncelikle Özal Çankaya'ya çıktığında ANAP ve Demirel Çankaya'ya çıktığında DYP, inişe geçmiş partilerdi. Oysa Bayar 1950 seçim zaferi ertesinde Demokrat Parti'yi Menderes'e bırakıp Çankaya'ya çıktıktan sonra, Demokrat Parti 1954 seçimlerinde daha büyük bir zafer kazanmıştı.
Neticede AK Parti de bugün "İnişte" olan bir parti değil.
7 Haziran seçimlerine de güçlü girdiği kesin gibi.
Bayar-Menderes
Bugün nasıl Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı olmasına çeşitli nedenlerle karşı çıkıldıysa, 1950'de de Bayar'ın cumhurbaşkanı olması da gerek Demokrat Parti içinde, gerekse kamuoyunda tartışılmış. Örneğin 14 Mayıs 1950 seçimlerine iki ay kala Tasvir'deki köşesinde "DP 298 milletvekili ile iktidar olacak" tahminini yazan Cihat Baban'ı Bayar İzmir'e çağırmış. Konak'taki lokantada Cihat Baban'a "İktidarı alırsak söyle bakalım kim Cumhurbaşkanı olsun" diye sormuş.
Baban da "Siz olmayın. Parti başkanı olarak halka vaatlerde bulundunuz. Cumhurbaşkanı olursanız bu taahhütleri bir başbakana devretmek durumunda kalacaksınız" demiş.
Kim cumhurbaşkanı olsun?
Bu ikili Prof. Sıdık Sami Onar'ın cumhurbaşkanı olabileceğini düşünmüşler. Cihat Baban İstanbul'a dönüp Bayar adına Onar'a cumhurbaşkanlığını teklif de etmiş.
Ama Onar "Ben çabuk kırılırım. Politikada muvaffak olamam" diye teklifi reddetmiş.
Demokrat Parti seçimi kazanınca da, cumhurbaşkanı adayları olarak Halil Özyörük'ün, Nihat Reşat Belger'in, Ali Fuat Cebesoy'un isimleri ortaya atılmış. Bu arada Refik Koraltan da, Bayar'ın Çankaya'ya çıkmasına pek içten katılmıyormuş. Ama Demokrat Parti içinde Adnan Menderes'in Başbakan olmasını isteyenler, Bayar'ın cumhurbaşkanı seçilmesi için kulise başlamışlar.
Bu arada Fuat Köprülü de sağda solda "Ben başbakan olunca yanıma Menderes'i alıp, onu devlet hizmetine alıştıracağım" içerikli konuşmalar yapmaktaymış.
Sonunda Menderes Köprülü'yü, Dışişleri Bakanlığı'nın Başbakanlık kadar önemli olduğuna inandırmış.
Kurucular işbölümü yapıyor
Bayar Cumhurbaşkanı olunca Menderes Başbakan, Fuat Köprülü Dışişleri Bakanı, Refik Koraltan da TBMM Başkanı olmuş Böylece Demokrat Parti'nin dört kurucusu, üst görevleri paylaşmışlar.
Bir küçük olayı da Emin Karakuş'tan aktaralım.
Cumhurbaşkanı olarak ant içtiği gün, Bayar TBMM salonuna girince CHP'li milletvekilleri, kordiplomatik ve dinleyiciler ayağa kalkmışlar. Sadece Demokrat Partililer ayağa kalkmamış. Demokratlar eski Cumhurbaşkanı İnönü salona girdiğinde de ayağa kalkmazlarmış 1950 öncesinde. Bu kitaplara göre Menderes Bayar'ın gıyabında ondan "Sultan Reşat" diye söz edermiş.
Bakalım 7 Haziran seçim sonuçları Erdoğan-
Davutoğlu ilişkilerini nasıl etkileyecek? Tarafsız ve sorumsuz Cumhurbaşkanı'ndan taraflı ve sorumlu Başkan'a geçiş gerçekleşecek mi?