Bazılarımız "Eskisinden ne farkı var ki" diye hafife alsalar da "Yeni Türkiye" olgusu tüm çarpıcı öğeleri ile yaşamımızı şekillendiriyor. Bu sade kentleşme, tüketim veya iletişim gibi alanlardaki devrimsel değişimin yansımalarında görülmüyor. Siyaset de, siyasetin katılımcılarının davranışları da eski Türkiye'dekinden çok farklı bir yapıda...
Bülent Ecevit'in cenaze töreni sırasında 2006'nın Kasım'ında bir televizyon kanalında konuşan Erdal İnönü, eski ile yeni siyasetin farkını şöyle yorumlamıştı: - Atatürk ve babam İnönü kuşağı için politika, dış dünyaya karşı ülkede birlik anlamına gelirdi. Ecevit kuşağı politikacılar ise, farklılıklar üzerinden siyaset yaparlardı.
Ecevit de eski değil mi?
Düşünün ki bugünün Türkiye'sinin siyasi yapılanması açısından Ecevit'i değerlendirdiğinizde, Ecevit de "Eski kuşak" siyasetçilerinden biri değil midir? Neticede sağ-sol ayrılıkları üzerinden siyaset etmek mümkün müdür şimdi? Artık solda bile "Birlik"in mümkün olmadığı yeni bir dünyadır bu şimdiki... Ya da siyasetin sağının solunun belli olmadığı, laiklik ile cemaatçiliğin iç içe geçtiği, kendilerini liberal demokrat olarak sunanların terörü meşru görebildikleri bir karmaşık görüntü yok mu? Ya da "Kürt Sorunu" kadar ağırlıklı bir "Türk sorunu" yok mu gündemimizde?
Tabii ki Ecevit de "Değişim"in bir ürünüydü. Atatürk'ten de, İnönü'den de daha "Yeni"ydi. Dünyaya da, siyasete de kendisinden önceki kuşaklardan çok farklı bakıyordu. Çünkü dünya da, siyaset de eskisinden farklıydı. Ama o yeni dünya da eskidi sonuçta...
Yeni medya düzeni
Medyaya bakın ne demek istediğimi anlarsınız. Dün kadar yakın geçmişte, "Merkez medya" diye nitelenen birkaç gazete ve televizyon kanalı, bir konuyu ya da kişiyi ele alıp, onu yıpratmak hatta yok etmek üzere yayın yaptıkları zaman, bu çoğunlukla hedefe ulaşırdı. Çünkü bu kesim medya hem çoğunluğun hem de devletin sesini yansıtırdı.
Bugün ise, kendisini "Merkez" olarak gören medyada hangi konu bir açıdan ele alınırsa, aynı güce ve izlenme oranına sahip "Çevre medya" tarafından, başka bir açıdan haberleştirilip, yorumlanabiliyor. Merkez medyanın önünde durulması mümkün olmayan gücü, çevre medya tarafından dengelendi.
Merkez ve çevre ilişkisi
Kısacası şimdi hiçbir siyasetçi "En büyük benim. Tek doğru benim doğrumdur" söylemini seslendirmemelidir. Medyada olduğu gibi siyasette de "Çevre" "Merkez"i dengeledi. Ama siyasette akılcılığın yolunun farklılıkları açığa çıkartıp keskinleştirmek kadar, asgari müştereklerden oluşan ortak çizgiyi bulmaktan da geçtiği unutulmamalıdır. Terör, şiddet, nefret devre dışı tutulmalıdır.
7 Haziran seçimlerine giden yolda karşımıza çıkan ve çıkmaları muhtemel tatsız olayları bu açıdan da değerlendirelim... Ve bilelim ki "Yeni Türkiye"nin aktifleri o pasiflerinden çok daha fazla. O aktiflerin en ağırlıklı olanı da "Toplum bilinci" değil midir?