Siyasetin ana yönü dört yılda bir "Sessiz çoğunluk" yani "Seçmen" tarafından belirleniyor. İki seçim arasında ise "Gürültücü azınlık" tarafından siyaset üzerinde yapılan çeşitlemelerle zaman geçiyor. Demokrasiyi günlük bir uygulama halinde sunmayı amaçlayan "Katılım" mekanizmaları, belirli çıkar gruplarının sesini duyuran medyanın ve kendilerini "Sivil toplum örgütü" biçiminde ya da "Düşünce odakları" biçiminde sunan kayıt dışı siyasetin aktörlerinin de etki alanındalar.
Dört yılda bir yapılan seçimde halk ülkenin gidişinden memnunsa oyunu bunu sağlayan partiye vererek tutumunu açıklıyor. Ama ülkede ne olursa olsun, her gün siyasete yön veren kayıt dışı siyaset erbabı için bu önemli değil... Ülke gelişse de, güçlense de, işler iyiye de gitse kötüye de, onlar buna bakmıyor. Takıntılarına ya da çıkar hesaplarına göre siyaseti halkın dışındaki bir alana çekiyorlar.
Tayyip Erdoğan faktörü
"Eski Türkiye"de bu sağlıksız durumun çaresi yoktu... Vesayet organları, "Derin Devlet" şeklinde nitelenen bürokratik oligarşi ve bunlarla paralel yapılanma içindeki medya ile sözde sivil toplum örgütleri, aynı titreşim katsayısına girerlerdi. Bir de dış konjonktür devreye girince seçim sonuçları da, halkın eğilimleri de rafa kaldırılırdı.
"Yeni Türkiye"nin eskisinden ana farkını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vesayet rejimini tasfiye eden icraatı ve hem de sakıncasız ve açık sözlü bir üslupla seçmen çoğunluğunun sesini günlük siyasette duyuran varlığı oluşturuyor. Eski Türkiye'nin tarafsız olarak sunulan ama seçmen karşısında yer almayı tarafsızlık olarak gören siyasi aktörleri şaşkınlık içindeler. Belki de bu nedenle "Anti-Tayyipizm" muhalefet etmenin tek ideolojisi biçiminde...
Dönüşü olmayan nokta geçildi
Ama işin acı yanı "Anti-Tayyipizm"in cemaatçilerle laikçileri, meşru siyasetin aktörleri ile teröristleri aynı titreşim katsayısına sokmakta olması... "Kitle gazetesi" olarak bilinen medya organları şiddeti, terörü ve nefreti, çarpıtılmış haberleri ile okurlarına enjekte etmekteler. Türkiye'yi dış dünyaya kötü olarak tanıtmak, "Anti-Tayyipist" ideolojinin bir başka faaliyet alanı...
Ne var ki bütün bunların bir sonuca ulaşması mümkün değil. Çünkü "Yeni Türkiye" yolunda "Dönüşü olmayan nokta" geçildi. Uçak yolculuğunda da "Dönüşü olmayan nokta"ya geldiğinizde uçağın yakıtı kalktığınız hava alanına geri dönmenize yetmez ya... Artık ileriye doğru uçmak ve nereye varmayı hedefliyorsanız oraya varmak zorundasınızdır.
Gerçekler çarpar
İçe dönük ekonomisi, yarı demokratik ama ağırlıklı ideolojik ve totaliter rejimi, köylülüğün ağır bastığı demografik yapısı bulunan ülkelerde, siyasetin geri dönüşü olmayan noktaları pek yoktur. Her siyasi karardan geri dönülebilir ve bu ne ekonomiyi, ne de toplumsal yaşamı fazla etkiler.
Ama Türkiye hem yapısal değişimi, hem de "Sessiz Çoğunluk"un Erdoğan aracılığı ile her gün siyasete ağırlığını koyması ile, geri dönüşü olmayan noktayı geçti. Siyasete heves edenler bu gerçeği göremezse, gerçekler onları çarpacaktır.