Varlıkları da, dilleri de, kültürleri de yok sayılan Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürt vatandaşları, yönetime siyaset yoluyla katılma noktasındalar... Anayasa Mahkemesi artık musluk kapatır gibi partileri kapatamıyor. TBMM'de Kürt kökenli seçmenlerin oylarına dayanan BDP'nin grubu var artık.
Cumhuriyetin ideolojik yapısının ürünü olan "Vesayetçi sistem" buharlaştı... Derin devletin kalıntıları hâlâ bürokraside ve belirli çevrelerde var. Ama siyasette artık onlar son sözü söyleyecek konumda değiller. Son sözü "Seçim sandığı" söylüyor.
"Köylülük" fiilen tarih oldu. Yeni ve eski kentliler çoğunluğu oluşturuyor... Ekonomik gözlemciler artık buğday rekoltesini değil, borsa endekslerini gözlemekte. İstanbul trafiği tıkandı mı, bütün haberler ikinci plana düşüyor. Artık köylü değil kentli efendimiz...
Anarşi mi, polis mi?
Bir gerçek tabii ki hâlâ geçerli... Geçmişi değiştirmek tabii ki mümkün değil. Ama aynı şekilde ne bugün dünü yaşamak, ne de değişimi durdurmak mümkündür.
Yurttaki ve dünyadaki değişimi anlayıp ona uyum göstermek yerine dünün alışkanlıkları ile bugüne yön verebileceklerini zannedenleri, sadece hayal kırıklıkları bekliyor.
PKK'nın bile silah yerine siyasete sarılmaya çalıştığı bu dönemde, kırsal kesimde rafa kaldırılan şiddeti kentlere taşımak, gerçekten akla ve mantığa sığmıyor. Maskeli yüzleri ve ellerinde molotof kokteylleri ile yolları kesenlere karşı, toplum her zaman "Polis"in yanında yer alacaktır.
Sürekli yanılgı
Gezi eylemlerinin ilk kuşak saf ve temiz direnişçilerinin yerine geçen profesyonel şiddet eylemcilerinin bırakın siyasete yön vermelerini, siyaseti etkilemeleri bile mümkün değildir. Bu gerçeğin ışığında özellikle medyanın, şiddet eylemlerinin amplifikatörü rolünden hızla sıyrılması şarttır.
Medyanın siyaset üzerindeki etkisinin fazla olmadığını geçmiş dönemlerdeki her seçim sonucu ile anlamış olmamız gerekiyor. Bir avuç insanın tepede birbirleri ile çekişmeleri, seçim sandıklarına yansımıyor. Kendilerini en akıllı ve en etkili kişiler olarak gören köşe yazarlarının, ne tür siyasi yanılgılara sözcü olduklarını defalarca görmedik mi?
Türk siyasetinin geleceğini belirleyecek olan 50 milyon seçmen, siyasi partilerden hizmete dönük yarış, demokratik rekabetin nezaket kurallarına uyum ve Türkiye'nin yarınına dönük güven duygusunun pekiştirilmesini bekliyor.
Yeni bir uyarı şart
Bu açıdan hepimizin sayı ile kendimize gelmemiz şarttır.
Hatırlarsınız... "Barış Açılımı" başladığı zaman Aydın Doğan gazetelerinin yazarlarına mektup yazıp, açılımı sabote etmemeleri için onları uyarmıştı.
Bu tür bir uyarının sokak eylemlerinin desteklenmemesi veya körüklenmemesi konusunda da tekrarlanmasının sayılamayacak kadar çok yararı var.
Bizden hatırlatması...