Başlığa bakıp İstanbul'u yönetmeye aday olanlar üzerine bir yerel seçim yazısıyla karşılaşacağınızı sanmayın sakın!
İstanbul'un derin dertlerine ve kentleşme sürecindeki sorunlarına da girmeyeceğim!
Başka bir şeyden; İstanbul üzerine güncel ve kişisel hayallerimizden konuşalım istiyorum.
Sokaklarında dolaşırken, yolculuk yaparken, bir yerde otururken neleri görüp yaşamak istemiyoruz ve artık neleri görüp yaşamak istiyoruz ; bunları düşünelim, hayal edelim, konuşalım biraz da.
***
Time Out İstanbul dergisi Ocak sayısında böyle bir soruşturma yapıp liste çıkarmaya çalışmış.
" Şehirden gitsin artık " denenler arasında şunlar var mesela...
Yol yordam bilmeyen taksiciler.
Köpeklerine kaldırımın orta yerinde kakasını yaptıranlar.
Park Otel yıkıntısı.
Vitrinde hayvan teşhiri.
Taksim Meydanı'ndaki eğreti teneke minare.
Moda sahilinde yapılan otel.
Oyun havası çalan gezi tekneleri.
Tepebaşı'ndaki TRT binası.
***
Derginin " şehre gelsin artık " dedikleri arasında ise şunlar dikkat çekiyor...
H&M mağazası.
Bisiklet yolları.
Açık hava bit pazarları.
Disneyland gibi oyun parkları.
Sokak tiyatroları.
Kamuya açık yüzme havuzları.
Şehrin ortasında büyük ve yemyeşil park.
24 saat açık halk kütüphanesi.
***
Benim takıntım da ne biliyor musunuz?
İstanbul'un o güzelim tarihi çeşme ve sebilleri...
Çoğunun hâlâ mahalle çöplüğü olarak kullanılmasına ne demeli?
Çoğu terk edilmiş halde...
Mermerleri kırılmış, çatıları dökülmüş...
Restore edilmiş olanlarının bile suyu akmıyor...
Bunları hayata döndüremez miyiz?
Efendim! Ne dediniz? "
Hayal " mi bu? O musluklardan artık su akamaz mı? Aksa bile iki gün sonra musluklar çalınır mı?
Peki bizim her meydanı, nerdeyse her sokağı suları şırıl şırıl akan tarihi çeşmelerle dolu Roma 'dan eksiğimiz ne?
Tarihi çeşmelerinden yüzümüzü yıkadığımız, suyunu içtiğimiz bir İstanbul...
Bir daha asla geri gelmeyecek ve biz de bunu sıradan bir gerçek olarak kabul edeceğiz, öyle mi?