Afrin'de zafer geldi. 20 Ocak'tan itibaren Afrin'deki harekat dursun diye PKK terör örgütünün yanında saf tutan kim varsa hüsrana uğradı.
2016 Kasım ayında Türkiye kanlı darbe girişimini atlatmış, Suriye'de Fırat Kalkanı harekatına başlamış, Nisan'daki sivil anayasa referandumu sürecine girmişti.
Avrupa Parlamentosu iki de bir, terörle mücadelede reform adı altında Türkiye'ye bir takım dayatmalarda bulunmaya kalkıyor, "PKK'nın FETÖ'nün yakasını rahat bırakın" diyor, "yoksa sizi AB'ye almayız" diye tehdit savuruyordu.
24 Kasım'da Avrupa Parlamentosu skandal bir karar aldı.
Türkiye ile üyelik müzakerelerini dondurma tasarısını kabul etti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu "bu bizim için çok ağır bir yaptırımdır, bunun arkası gelecektir. Ekonomik olarak arkası gelecektir, siyasi olarak arkası gelecektir" diyordu.
Televizyonlarda günlerce bu konuşuldu, AB ile Türkiye yolun sonuna mı geldi, eyvah şimdi ne olacak, bunun arkasından yaptırım gelir, AB şöyle yapar, böyle yapar diye korku senaryoları üretildi.
Ankara o skandal kararı aynen Brüksel'e iade etti.
İçerde korku pompalamayanları zerre kadar dikkate almadı.
Çünkü amaç şuydu, Türkiye demek ki kırmızı çizgiyi öyle aşmış ki, AB böyle bir karar aldı.
O zaman geri adım atılmalıydı.
AB'nin gönlünü hoş tutmalıydı.
Ne diyorsa yapılmalıydı.
Yani terör diyorsa AB'nin dediğine gelinmeliydi, OHAL falan kaldırılmalı, PKK, FETÖ bu kadar üzerlerine gidilmemeliydi.
İstenen buydu.
Türkiye geri adım atmadı.
Hodri meydan dedi.
O sırada AB, bir ay sonraki Avrupa Konseyi toplantısında AP'nin "Türkiye ile müzakereleri dondurma kararını" son hükme bağlayacaktı.
"Buyrun istediğinizi yapın" dedik.
Nitekim yapamadılar, Avusturya dışında hiçbir ülke, AP kararını onaylamadı.
Çünkü AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı vardı. En başta da Suriye mülteci anlaşması ve Türkiye'nin Rusya ile yakınlaşması gibi meselelerden dolayı AB, Türkiye'yi tamamen kaybetmeyi göze alamıyordu.
Yıl sonu gelmeden AB'nin çektiği restin içinin boş olduğu ortaya çıktı.
Bir tehdit gelmişti ama yersen, Türkiye o tuzağa gelmedi, reste rest dedi ve geri adım atan taraf AB oldu.
2017 AB'nin Türkiye'ye yönelik şantajlarıyla devam etti. Nisan ayındaki referandum sürecinde yapmadıklarını bırakmadılar. Ama tehditlerin içi boştu, onlar şantaj yaptıkça Türkiye doğru bildiği yolda ilerledi.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi, Türkiye'yi siyasi denetim sürecine tabi tuttu. Sonra Temmuz ayında AP, müzakereleri dondurma tehdidini bir kez daha savurdu. Kimse oralı bile olmadı.
Bakanlarımıza, Türk vatandaşlarımıza her türlü saldırıyı, anti demokratik uygulamayı yaptılar, PKK'ya FETÖ'ye verdikleri desteğin arttırdılar.
Böyle böyle 2018'e gelindi. Türkiye bu kez Afrin'e girdi.
AP önce PKK terör propagandası yapanlara ceza verilmesin diye çıktı ortaya sonra da Afrin harekatı durdurulsun diye karar aldı.
2016 Kasım'dan bugüne kadar bir çok skandala imza attılar artık hangi kararı alırlarsa alsınlar, nafile.
Onların derdi belli, Türkiye bunun farkında.
Türkiye güçlü ve iradeli oldukça da ne yaparlarsa yapsınlar boş.
Her durumda geri adıma mecburlar.
Karşılarında eski Türkiye yok, otur deyince oturan, kalk deyince kalkan Türkiye geçmişte kaldı.
2016-2017 yılları bunu sindirme dönemleriydi.
Tam olarak hazmedemeseler de artık eski Türkiye'yi kaybettiler.
Tehditten korkarsan kaybedersin. Türkiye korkmadı çünkü haklı ve güçlüydü.
Bakın AP diyoruz, müzakere tehdidi diyoruz, Afrin kararı diyoruz. Ne çıkıyor, hepsi boş.
Şimdi 26 Mart'ta AB zirvesi var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı davet ettiler.
Yola devam diyorlar.
Çünkü başka çareleri yok.