Vize muafiyeti AB'nin yerine getirmekle yükümlü olduğu bir konu.
Ortada mülteci anlaşması var.
Onun 3 şartından biri de Türk vatandaşlarına Şengen vizesini kaldırmak.
Bu konudaki ilk adım 2013'te atılmıştı.
Hadi o süreç bir şekilde baltalandı ve değiştirildi.
2016'da yeni bir süreç başlatıldı.
Üstelik burada şartı koşan taraf Türkiye'ydi.
Çünkü AB ülkeleri "Suriyeli mülteciler geliyor korkusuyla" Türkiye'nin kapısına gelmiş, "bizi kurtarın" demişti.
Bir anlaşma yapıldı.
Adına da "mülteci anlaşması" denildi.
Türkiye üç şart koştu, biri de vize serbestisiydi. AB hepsine "tamam" dedi, yeter ki "kapıları kapatın, Suriyelileri göndermeyin" denildi.
Vize başlığında ayrıca "geri kabul anlaşması" diye bir karşılık da konuldu.
Türkiye ona da harfiyen uydu, kaçak yollardan gidenleri engelledi, yakalananları geri aldı.
AB ise uymakla mükellef olduğu şartların neredeyse hiç birini yerine getirmedi.
Geçtiğimiz Cuma günü AB dönem başkanı olan Bulgaristan'da Dışişleri Bakanları zirvesi vardı.
Masada ise Türkiye başlıklı iki konu bulunuyordu.
Biri Afrin'de PKK teröristlerinin hedef alındığı Zeytin Dalı Harekatı, diğeri ise Türk vatandaşlarına yönelik vize muafiyeti.
Skandal bir karar alındı, vize serbestisi terörle mücadelenin yumuşatılması şartına bağlandı.
Belçika Dışişleri Bakanı Didier Reynder, "Türkiye bu yasayı AB değerleriyle uyumlu hale getirirse, vize kolaylığı konusunda ilerleme sağlanır" dedi.
Türkiye mülteci anlaşmasına uyuyor mu, uyuyor.
Vizenin karşılığı olan geri kabule uyuyor mu, ona da uyuyor.
AB, vize muafiyetini sağlıyor mu, hayır.
Üstüne üstlük bir de yeni şart koşuyor, hem de hiç haddi olmadan, hem de terör örgütlerine arka çıkmak için.
"Vize kolaylığında ilerleme sağlarız ama siz de terör örgütünün yakasını rahat bırakın" diyorlar.
Hadi, yükümlülükleri falan bir kenara bırakın.
Mülteci anlaşması, geri kabul, vs hepsini yutalım.
Ama vize için terör örgütüne sahip çıkmak da ne oluyor?
AB bunu 2016 ve 2017'de de yapmıştı.
Biz PKK ve FETÖ ile mücadele ediyoruz diye tehditler yağdırmıştı.
AP'de alınan "müzakereleri dondurma" kararı da, AKPM'de alınan "Türkiye'yi siyasi denetim sürecine tabi tutma" kararı da, Türkiye'nin terörle mücadelesinden duyulan rahatsızlığın ifadesiydi.
Terörle mücadeleyi bırakın yoksa sizi şöyle yaparız böyle yaparız diye açık tehditler savurmuşlardı.
O tehditlere aldırış etmeyince şimdi formül değiştirdiler, vize üzerinden teröre sahip çıkıyorlar.
Vizeyi terörle mücadelede fren şartına bağlarken, Türkiye'nin terörle mücadele yasasının, AB değerleriyle uyumlu hale getirilmesini istediler.
Peki hangi AB değerlerinden bahsettiler?
AB'de 16 üye ülke tarafından uygulanan 2016 model yeni bir terörle mücadele yasası var. Uluslararası Af Örgütü bu yasaya "drakon kanunları" diye isim taktı.
Almanlar ile Fransızlar 2017'de bu yasayı modifiye edip, daha da sert hale getirdiler.
Terörle mücadele yasasında tek hedef var, o da Müslümanlar. Terör örgütleriyle mücadele neredeyse hiç yok, PKK resmi olarak onların da kabul ettiği bir terör örgütü ama Avrupa ülkelerinde PKK'ya dokunulmuyor.
Peki drakon yasalarında hedef kim, sadece Müslümanlar.
Şüpheli görülen her Müslüman göz altına alınıp, sınır dışı edilebiliyor.
Şüpheli görülen her Müslümanın gittiği cami kapatılabiliyor.
Fransa ve Almanya'da sırf bu sebeple son 2 yılda 20'den fazla caminin kapısına kilit vuruldu.
Aslında bu mesele AB'nin iki yüzlülüğünün en net göstergesi.
Verdikleri sözleri, attıkları imzaları, yerine getirmedikleri taahhütleri mi sayalım.
Yoksa terör örgütüne sahip çıkmak için yaptıkları rezillikleri mi?