Almanya Türkiye düşmanlığında "ipleri koparalım" noktasına kadar geldi.
"Türkiye düşmandır" algısının zirvesine çıktılar ama beraber girdikleri ve son viraja kadar yürüdükleri bu yolun sonunda yalnız kaldıklarını gördüler.
Meselenin daha evveliyatı da var.
Ancak o kadar geri gitmeyelim son 2 yılı baz alsak da yeterli.
AB genelinde 2015'ten 16 Nisan 2017'ye kadar olan süreçte aralıksız, Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtı amansız bir kampanya yürütüldü.
Terörle mücadeleye karşı çıktılar, PKK'lılara sahip çıktılar, FETÖ'cüleri bağırlarına bastılar, 15 Temmuz darbe girişimi oldu sessizliğe gömüldüler hatta konuşunca da darbeden yana tavır koydular.
16 Nisan'da sivil anayasaya geçilmesin diye sadece Almanya değil AB ülkelerinin neredeyse tamamı "hayır" için birbirleriyle yarıştılar, tüm demokratik değerleri çiğnemeyi bile göze aldılar.
Sadece Almanya değil dedik. AB'nin geneli bunu yaptı.
İstedikleri olmayınca "sizi AB'den atarız" tehditlerine başvurdular.
İçi boş bir tehditti ancak buna sarıldılar hem Avrupa Parlamentosunda hem Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde benzer kararlar çıkardılar.
16 Nisan'dan sonra duruldular. Almanya ise durmadı.
24 Eylül'deki genel seçimde Erdoğan düşmanlığını seçim kampanyalarının bir numaralı gündem maddesi haline getirip, iktidar yarışına girdiler.
Bu yarışta gözleri döndü. Onlar saldırdıkça karşılarında geri adım atmayan bir Türkiye olduğunu gördüler, her tehditlerine her restlerine meydan okuyan Türkiye'yi görmek daha da saldırganlaşmalarına yol açtı.
Tehdit ettikçe casusları enselendi, tehdit ettikçe milletvekillerini bile ülkemize gönderemez oldular, tehdit ettikçe kendi ülkelerindeki Erdoğan sevdalılarının ne kadar çok sayıda olduğu gerçeğiyle yüzleştiler.
Onların uyguladığı yasaklara, Türkiye anında aynı dilden karşılık verdi.
Bir düşünün, yıllarca bir dediklerini iki ettirmeyen bir ülke şimdi onlara posta koyuyordu ve bu durum hazmedilir gibi değildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan meselesi artık onlar için bir paranoya haline geldi. Okullarda Alman öğretmenlerin, 9-10 yaşındaki Türk çocuklarına "Erdoğan'ı seviyor musun, sevmiyor musun" diye sordukları yönünde haberler geliyor.
Belediye başkanlarının, Türk çalışanlarına "Erdoğan'ı sevmediğini ilan etmezsen, işinden olursunuz" diye tehditler savurduğuna dair haberler geliyor.
Sanki ok yaydan fırlamıştı. Geldiler, geldiler, geldiler nihayetinde AB'ye seslendiler, "hadi Türkiye ile ipleri koparalım" dediler.
İşte tam bu anda yapayalnız olduklarını gördüler.
Aynı amaçla çıktıkları yolda AB, onları yalnız bıraktı.
AB'nin Dış İlişkileri, konsey başkanları, parlamento başkanları, en kallavi üyeleri peş peşe "Almanya'ya katılmıyoruz, Türkiye ile müzakerelere devam, Türkiye'ye ihtiyacımız var, Türkiye bizim ortağımız" benzeri mesajlar verdi.
AB, bu aşamada Türkiye ile ilişkileri kesmenin bir çılgınlık olduğunun farkında.
Aslında Almanya da öyleydi.
Ancak Almanlar Türkiye düşmanlığında zirveye doğru koşar adım giderken, AB çoktan durmuştu.
Casuslarının yakalanması, milletvekillerinin İncirlik'e sokulmaması, "hadi onun altında kalmayayım", "hadi buna da sert bir karşılık vereyim" diye yarışırken, bir baktılar ki yanlarında kimse kalmamış.
Şimdi geri adım atsalar da atılacak zaman değil, seçimleri var.
Ama anladılar ki tek başlarınalar.
Bunda AB'nin Türkiye ile ilişkileri kesmenin acı faturasını bilmesinin yanı sıra Almanlara karşı içten içe yıllarca büyüyen ve hiç hoş sayılmayan hissiyatlarının da payı var.
AB içerisinde hep liderlik, hep tekel peşinde koşan, bunu yaparken AB içerisinde örtülü bir nefretin sahibi olan Almanya, bugün geldiği noktada, gerçeklerle baş başa kalmış durumda.
İngiltere'nin Brexit sebeplerinden birinin Almanya olduğunu bir kenara koyalım. Fransa başta olmak üzere bir çok AB ülkesinin Almanya ile farklı hesapları var.
Çünkü Almanya "hep bana, hep bana" derken, bu ilke diğerlerinin hep canını yakmıştı.
Düne kadar "ben işimi yaparım, parama bakarım" anlayışıyla herkesle ekonomik ilişki içerisine girmeye hevesli ve bunu yaparken herkesle iyi geçinme prensibine uyumlu Almanya'nın bugün önüne gelen herkesle kavgaya tutuşan bir Almanya'ya döndüğünü görüyoruz.
Kısacası bu gidiş Almanya için iyi bir gidiş değil.
Seçim sonrası mutlaka Türkiye ile tansiyonu düşüreceklerdir ama AB ile hesap defterleri artık bir kere açıldı ve ne zaman kapanır orası bilinmez.