Türkiye, bulunduğu konum itibariyle dış politikanın, esas gündem maddesi haline geldiği bir ülkedir. Bu da bir tercih değil, ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Suriye konusunu ele alalım örneğin. Küresel güçler ama özellikle de ABD tarafından desteklenen, meşruiyet zemini kazandırılmaya çalışılan, silahlarla desteklenen, askeri olarak eğitilen PKK'nın, Suriye'de elde edeceği kazanımlar tamamen Türkiye'nin geleceği ile ilgilidir. Bu durumda Türkiye'nin gerek askeri operasyonlarla, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı gibi, gerekse de diplomatik yollarla, Astana süreci ve Cenevre süreçlerindeki aktif rolü gibi, PKK'nın Suriye'nin geleceğin bir aktör olarak meşru kabul edilmesinin önüne geçmesi ve bu çaba içerisinde olması bir tercih değil, zorunluluktur. On yıllardır Türkiye'ye saldıran bir terör örgütü ile uluslararası yapılar tarafından meşru kabul edilmiş haliyle sınırdaş olmak, kabul edilecek bir durum değildir zira.
Bu örneği çoğaltabiliriz elbette. Irak'ın toprak bütünlüğünü bozmaya yönelik hamleler, İran'a yönelik ambargo ve bunun sonucunda olası bir rejim değişikliği, yine Suriye'nin toprak bütünlüğü gibi konularda Türkiye'nin aktif bir dış politika izlemesinden daha doğal bir şey yoktur. Öncelikle bu konuya bir açıklık getirmek gerekiyor.
Gelelim konunun ikinci boyutuna ki asıl üzerinde durmak istediğim nokta da tam olarak bu.
Köşe yazarlarından, siyasetçilerden, analistlerden, tartışma programlarında yorumculardan sık sık duyduğumuz bir ezberi burada ele almak istiyorum.
"Türkiye, dış politikasını iç politika malzemesi haline getirmemeli" ezberini yani.
Ezber diyorum çünkü, kimse bugüne kadar bunun nasıl gerçekleştiği konusunda bir açıklama yapmıyor. Yani dış politika nasıl iç politika malzemesi haline getiriliyor, bunun somut örneği nedir, hangi boyutta nasıl işliyor diye sorduğumuzda kimseden bir cevap alamıyoruz maalesef. Zira bu bir ezber.
Başlangıçta ortaya koyduğum ve PKK ile ilgili olarak ortaya koyduğumuz dış politika stratejimizi ele alalım mesela. Bu konuyu iç politikadan nasıl ayırabiliriz? PKK ile mücadele sadece dış politika konusu mu ki? Terörle mücadelenin güvenlik boyutu var, siyasi boyutu var, ekonomik boyutu var, psikolojik boyutu var, kalkınma boyutu var, eğitim boyutu var. Terörle mücadele sadece dış politikada mı yürüyor ki bu konuyla ilgili sadece Dışişleri Bakanı konuşsun?
Dış politika iç politika ile bir bütündür. Devletlerin izledikleri politikalar vardır, buna yönelik de stratejiler belirlenir. Dönem dönem bu stratejiler hem şartlara göre hem de ihtiyaçlara göre yeniden güncellenebilir, hata yapılabilir ve sonrasında değişebilir. Ancak ülkelerin politikaları iç dış diye ayrılmaz. Bir bütün olmak zorundadır. ABD dış politikasını iç politikasından ayırmak ne kadar mümkündür? 11 Eylül saldırıları, Irak ve Afganistan işgalleri, Kudüs'ün başkent ilan edilmesi ve İran'a ambargo kararları örneğin ne kadar iç politikadan bağımsızdır. Hatta en güncel konulardan biri mesela, Brunson konusu ABD iç siyasetinden bağımsız bir kriz midir? Bu konuların tamamı ABD iç siyasetini ve seçimlerini etkileyen konulardır. İngiltere'de Brexit kararı dış politika konusu mudur iç politika konusu mudur peki? Hangisini nasıl ayıracaksınız? Sonuçlarını neye göre değerlendireceksiniz?
Gelelim bizim ülkemize. Muhalefet parti üyelerinin her tartışma programında en az bir kez dile getirdiği bu ezberin bir dayanağı yok. Zaten bu cümleyi söyledikten sonra bunun altını doldurmaya yönelik ikinci bir cümle duyamıyorsunuz kendilerinden. Zira somut olarak örneklendirecekleri konu başlığı yok. Ancak elbette neden rahatsız olduklarını da burada tahlil etmek gerekiyor. O da çok açık aslında. Türkiye'nin dış politikasının özellikle militer ve dış güçlerin güdümündeki vesayet sistemine sıkı sıkıya bağlı olan diplomatlar ve askerler eliyle kapalı kapılar arkasında yürütülmesini istiyorlar. Dış politikanın ülkeyi yöneten, halk tarafından seçilmiş siviller tarafından yönetilmesine ve halkı da bu sürece dahil etmesinden rahatsızlar esas olarak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dış politikadaki gelişmeleri, yürütülen çalışmaları, alınan aksiyonları, diplomatik süreçleri halka anlatmasından rahatsızlar. Sürece halkı dahil etmesini istemiyorlar. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ülkenin çıkarları için uluslararası alanda yürüttüğü tüm çabaların, çalışmaların, askeri operasyonların, diplomatik görüşmelerin halk tarafından böylesine bilinmesinin seçimlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yaradığı görüşündeler. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarının Türkiye'nin geleceği ile ilgili ne kadar hayati olduğundan bahsetmiştim yazının başında. İşte bu operasyonların başladığı günlerde muhalefetin tavrını hatırlayalım. Operasyonların meşruluğunu sorgulayan, bunun iç siyasete araç olarak kullanıldığını söyleyen açıklamalar duyduk hep. Bu örnekten de görülüyor ki; aslında siyasi olarak başarılı hamleler yapıldığı zaman bundan mevcut iktidarın fayda sağladığını düşünüyorlar. Ancak göz ardı ettikleri gerçek şu. Siyaset kurumu elbette halkın ve ülkenin çıkarları için siyaset üretir, hamleler yapar ve bunun sonucunda da halk tarafından takdir görmek ister. Halkı denklemden çıkarmak sizi gayri demokratik yapar.
"Dış politikayı iç politika malzemesi haline getirmeyin" ezberini ortaya koyan özellikle CHP'liler, bu ezberi sürekli ortaya koyarak dış politika konularında iktidarın pratiklerini eleştirme hakkını da kaybederler. Örneğin iktidarın, Suriye politikasını eleştirmek konusunda pek bir cevval olan bu kimseler, kendi mantıklarına göre böyle yaparak dış politikayı iç politika malzemesi haline getirmiş olurlar. Dolayısıyla bu ezber en çok muhalefeti etkiler. Bence artık yol yakınken bu ezberden vazgeçsinler. Zira dış politika da iç politika da halk için, ülke için yapılır ve bir bütünsellik içinde değerlendirilir. Muhalefetin eleştiri sınırlarını da daraltmak anlamına gelen bu ezber, ne ülkenin ne de demokrasi kültürünün işine yaramaz.