Son günlerde iki sanatçıya yönelik laik linç kampanyalarına şahit oluyoruz.
Ne dediklerine bakalım hızlıca.
Mazhar Alanson "Atatürk'ü seviyorum, ama Peygamberimize de aşığım" demiş. Bu sözleri bile linç vesilesi sayan anormal bir topluluk ile birlikte yaşadığımız için tedirgin olmalıyız aslında.
Alanson'un yediği linç daha çok laiklik üzerinden yürüyor. Ancak Bülent Ortaçgil'e yürüyenlerin ana hedefinde sandık ve gerçeklik algısı var. Yarı siyasal yarı psikolojik boyutu olan bu noktanın üzerinde durmak lazım.
Bülent Ortaçgil ne demiş? "Sandıktan çıkan sonuca saygı duyulmalı öncelikle. Oy olarak da baktığımız zaman yüzde 52'yi yok mu sayacaksınız? Ya da muhalefette kalan yüzde 48'i? Başkan yüzde 52 civarında oy alarak seçilmiş. Muhalefet bunu kabul etmeli."
Ortaçgil demokrasinin temel prensibini anlatmış. Sandıktan çıkan sonuca saygı duyulmalı demiş sadece. Ama burada esas nokta sandık merkezli bir bakış açısını ortaya koyması. Yani siyasal iktidar olmak için sandıktan çıkmak gerektiğini hatırlatmış. İşte bu hatırlatma Gezicileri fena halde kızdıran bir unsuru barındırıyor; o da "Sandık her şey değildir" argümanı.
"Sandık her şey değildir" tezi AK Parti'nin üst üste seçimleri kazanmasıyla zamanla çok kullanılan bir argüman haline geldi muhalefet cephesince. Ama en yoğun halini Gezi döneminde gördük. Zira onlara göre iktidar sadece sandıkla belirlenmemeliydi. İnsanlar sokaklara çıkarak da iktidarı devirebilme özgürlüğüne sahip olmalı ve devirdikleri iktidarın yerine başkalarını ikame edebilmeliydi. Sandıktan kendi istedikleri iktidar çıkmayınca, bu yolu bize "özgürlükçü demokrasi" adı altında pazarlamaya çalıştılar.
Ancak çok başarılı da olmadılar. Demokrasinin şah damarı sandıktır zira. Geziciler diye adlandırabileceğimiz muhalefetin bir kesimi, bu ana tezi itibarsızlaştırmak için ellerinden geleni yaptılar. Bizler de dilimiz döndüğünce seçim sonuçlarına, yani milletin iradesine saygı duymanın demokrasinin esas paradigması olduğunu anlatmaya çalıştık. Zaman içerisinde azaldı bu söylem. Zira evrensel olarak da yalnız kalıyorlardı. Her ne kadar "New York Times" gibi gazetelerde sandık her şey değildir tezli Türkiye analizleri sıkça yayınlansa da sonuçta elleri zayıf bir argümanı, algıyla bir yere kadar taşıyabildiler.
Kaderini seçimlerde oy vererek çizmiş bir halkın elindeki en büyük gücü, yani sandığın meşruiyetini tartışmaya açmak gerçekten de nafile bir çabaydı.
Ancak muhaliflerin "sandık herşey değildir" inatçılığının ertelendiğini düşünüyorum. İlk fırsatta yeniden önümüze sürülecek bu cümle kalıbı. Neden ertelediklerine gelince.
7 Haziran seçimlerinde HDP'yi Truva atı olarak desteklediklerinde, AK Parti tek başına iktidar olamamıştı hatırlarsanız. 7 Haziran gecesi muhalifler sandık övgüsünde birbirleriyle yarışmışlardı. İşte o dönemde sandığı önemsizleştirmeye kısa bir ara verdiler. Çünkü sonuç istedikleri gibiydi.
Buna rağmen henüz vazgeçmiş değiller. Son seçimlerde de ikinci tur olasılığıyla Erdoğan'ı devirebileceklerini düşündükleri ve buna çok derin bir şekilde inandıkları için seçimlere ve sandıklara önem verdiler, itibarsızlaştırmak istemediler.
Seçim sonrası tartışmaları izlerken yada katıldığım yayınlarda karşılaştığım bir durumu bu noktada aktarmak isterim. Muhalefet cephesinin arka plana attıkları "sandık her şey değildir" argümanını yavaş yavaş piyasaya sürmeye çalıştıklarını gözlemliyorum. Açıkça söylemiyorlar ama ileride konuşacağız muhtemelen bu konuları sıkça.
Muhaliflerin kendilerince mahallelere böldükleri toplumda, kendi mahallelerinden saydıkları Bülent Ortaçgil'in açıklamalarına gösterdikleri tepki, bu argümanı onların ellerinden aldığı, bu konuda onların elini zayıflattığı içindir.
Ortaçgil'in karşılaştığı lincin ikinci boyutu da psikolojik elbette. Bir gerçekliği muhaliflere hatırlatmasından hoşlanmadılar. Kendi hayal dünyaları içerisinde yaşayan kesimleri uyandırmak istedi Ortaçgil. Tıpkı Muharrem İnce gibi o da muhalifleri gerçekliğe davet etti. Hayal dünyasından çıkmalarını söyledi. Hala kazanmış gibi davranmamalı, dedi. Bir kesimin hastalıklarını yüzüne vurdu. Hasta kalmak isteyenler Ortaçgil'i linç ettiler.