Necmettin Yılmaz, Şanlıurfa'da görev yapan gencecik bir öğretmendi. Memleketine giderken yolda PKK'lılar tarafından durduruldu. Annesinin babasının bakmaya kıyamadığı bedeni daha sonra Pülümür çayında bulundu. Eğitim Sen konuyla ilgili günler sonra açıklama yaptı.
"Kimden gelirse gelsin Eğitim ve Bilim Emekçilerine dönük tüm saldırıları kınar..."
Kutuplardan birine bu alçak cinayeti ve sonrasında bu açıklamayı okutursanız ilk tepkisi muhtemelen şu olur. Demek ki bu açıklamayı yapanlar örgüte yakın isimler ve mecbur kaldıkları için bu açıklamayı yapmışlardır.
PKK, DHKPC yada diğer silahlı terör örgütlerinin yaptıkları her saldırı sonrası siyasetçilerden, kurumlardan, devletin ilgili birimlerinden, sanatçılardan, insan hakları kuruluşlarından, sivil toplum kuruluşlarından açıklamalar gelir. Eğer olayın failini bilmiyorsanız yada herhangi bir örgüt bu saldırıyı üstlenmemişse, söz konusu açıklamalardan saldırıyı kimin yaptığını öğrenebilirsiniz.
Örneğin HDP, İHD yada Eğitim Sen bir terör saldırı sonrası "kimden gelirse gelsin" diye bir açıklama yapmışsa saldırının failinin PKK olduğunu hemen anlarsınız. Zira fikirsel olarak ortak oldukları bir terör örgütünün saldırısına karşı açıkça bir tavır almaktan kaçınırlar. Ölenler arasında çocuk olmuş, kadın olmuş, asker yada polis olmuş onlar için fark etmez. Açıklamayla hem saldırıyı kınayıp ahlaki bir mecburiyeti yerine getirmiş oluyorlar, hem de aslında örgütün bu saldırısının haklı bir zemini olduğunu vurguluyorlar. Ve sonra yeni bir saldırı ve ardından yeni bir "kimden gelirse gelsin" açıklamaları ile bu kısır döngü devam ediyor. Soran olursa da "kınadık işte daha ne yapalım" diyorlar.
Bu açıklamaların temelinde şu var. Örneğin kardeşiniz bir kavgaya karışmış olsun ve siz karakola gidip onu kurtarmaya çalışıyorsunuz diyelim. Polisleri ikna etmeniz, kardeşinizi bulunduğu zor durumdan çıkarmanız için "şiddet kimden gelirse gelsin kabul etmeyiz komiserim, kardeşim de olsa" kalıbını kurmanız size ahlaki üstünlük sağlayacaktır. Bu ahlaki üstünlük kardeşinizi bu zor durumdan kurtarmanız için elinizi güçlendirir.
Dün Hakkari Yüksekova'da gencecik bir anne Nurcan Karakaya ve 11 aylık güzel bebeği Bedirhan PKK'nın tuzak bombasıyla şehit edildi. Cenaze töreninde Bedirhan'ın fotoğrafı bile konamamıştı, yerine "bebek" yazılmıştı. Böylesine alçak bir örgütün bu alçak saldırısı karşısında hepimiz yüreğimiz bin bir parçaya bölünmüş şekildeyken yine "kimden gelirse gelsin" açıklamalarıyla üzüntümüz öfkeye dönüştü. Bu saldırı karşısında bile hala bu cümle kalıbını kurabilen insan hakları savunucuları, siyasetçiler var bu ülkede.
Misal CHP Genel Başkan yardımcısı Veli Ağbaba şu cümleyi kurmuş. "11 aylık bir bebeği ve annesini hedef alan terörü şiddetle kınıyorum. Terör nereden ve kimden gelirse gelsin karşısında durmaya devam edeceğiz. Başımız sağolsun." HDP milletvekillerinin tamamı aynı cümle kalıbını kullanmışlar, tek tek yazmayacağım. Bazılarının profilinde insan hakları savunucusu yazıyor üstelik.
Mesela daha geçen ay ülkeyi yönetmek için meydan meydan dolaşan Muharrem İnce bu kalıbı kullanmasa da PKK'nın adını vermekten sürekli kaçınmış. Aynı twitte iki kez "terör örgütü" demiş ama onun yerine karakter sayısı tasarrufu sağlayacak PKK'yı kullanmamış. Neden bu kaçak güreş?
Dün öldürülen bebek 11 aylık. Bir yaşında bile değil. Bir yıl bile yaşamasına izin vermemiş alçak bir terör örgütünden bahsediyoruz. Neden ismini veremiyorsunuz? Neden kimden gelirse gelsin söz kalıplarıyla, saldırıyı aslında meşrulaştırıyorsunuz? Örgütten mi korkuyorsunuz yoksa sahip olduğunuz yada sahip olacağınız koltukları kaybetmekten mi?
Nasıl bir vicdansızlık ki bu küçücük yavrunun durmuş yüreğini, solmuş bedenini, kapanmış gözlerini, kesilmiş nefesini umursamıyorsunuz.
Şiddet nereden gelirse gelsin diyenler bu cinayete ortaktırlar. Bedirhan'ın katillerini dağda aramayın. Bu sözü kullananlar kendilerini ifşa ediyorlar, deşifre ediyorlar. Bu şiddeti gerçekleştiren örgüte fikirsel yada fiziksel yada ideolojik yada siyasi olarak yakın olduklarını kabul etmiş oluyorlar. Katil biziz diyorlar açıkça.