"Türkiye'nin bir muhalefet sorunu var" diye başlayan cümleler gündelik konuşmalarımızda, televizyon yayınlarında, Meclis konuşmalarında, basın toplantılarında, en az Selam sözcüğüyle yarışır yoğunlukta kullanılıyor.
Muhalefet tartışmaları yaşanırken CHP'den bahsediyor olmamız pek doğru bir yaklaşımı ifade etmiyor. Zira CHP muhalefet partisi değil. Daha doğrusu CHP sadece siyasi muhalefet yapan bir iktidar partisiydi yıllarca. Bunu biraz açalım.
CHP, kendisini Cumhuriyet'i kuran parti olarak kodlarken, (Türkiye Cumhuriyet'inin kuruluşunu ilan edenler Kurtuluş savaşı verenler ile onları temsilen Meclis'te yer alan mebuslardı) günümüze kadar egemenliğin kendi uhdesinde olduğu kabulüyle hareket etti.
1946 yılına kadar yani yaklaşık 23 yıl boyunca ülkeyi tek parti idaresinde yönetti CHP. Tüm kurumsal yapılar, bürokratik yapılar, ordu, yargı ve diğer tüm güçler CHP kontrolünde şekillendi doğal olarak. Sistemin bizatihi kendisi CHP idi.
Bu süreçte önce bir Serbest Fırka deneyimi yaşandı. Halk, sisteme muhalefet olduğunu düşündüğü bu partiye büyük destek gösterdi. CHP içinden birçok isim de bu partide yer almaya başladı. O dönem Menderes de Serbest Fırka'da siyaset yapmayı seçenlerdendi. İzmir'de yaşanan ve o güne kadar CHP'nin karşılaşmadığı türden büyük miting ve sevgi gösterileri partinin kapanmasına yol açan en önemli neden oldu. CHP'nin kurduğu vesayet sistemi, "muhalif" bir partinin büyük toplumsal destek alacağı kaygısıyla kapattı Serbest Fırka'yı. Bütün üyeleri, il başkanları ve dahi genel başkanı CHP'li olmasına rağmen tahammül edemedi bu yeni yapıya.
1950 yılında ise Menderes ve arkadaşları "Yeter söz milletindir" diyerek ortaya çıktıklarında halk bu sisteme muhalif olan Demokrat Parti'yi iktidara getirdi. Hem de üç kez üst üste. Çünkü Demokrat Parti, CHP'nin oluşturduğu vesayet rejimine yani bürokratik iktidara muhalifti. Bunun üzerine bir de halkın dini ve kültürel değerlerine sahip çıkarak birçok yasağı kaldırdıktan sonra sistemin hışmına uğradı. 27 Mayıs darbesi CHP'nin kurduğu vesayet sisteminin bozulmaya başladığı süreçte yaşandı. Başbakanı bile idam etmekten geri durmadılar. Zira istedikleri sadece o günü kurtarmak değil, gelecekte de CHP vesayet rejimine karşı çıkacak siyasi oluşumları önceden korkutmaktı. Çok da başarılı oldular. Başbakanlık koltuğuna oturan her Başbakan, sisteme muhalefet ederse Menderes gibi idam edileceğini düşündü hep.
Menderesler idam edildikten sonra CHP tek başına iktidar olamadı ve Çankaya Protokolü ile 27 Mayıs'ı yapan cunta, diğer partileri tehdit ederek CHP ile ittifaka ve İsmet İnönü'yü Başbakan olmaya zorladılar. Böylelikle 27 Mayısçılar darbe sonrası sistemi yine CHP'ye yani onlara göre asıl sahip olan yapıya emanet ettiler. Bu durum on yıllar boyunca hiç değişmedi.
1965 seçimlerinde sisteme muhalif olacağım diyen AP tek başına iktidar oldu. Menderes ve arkadaşlarının devamıyız dediler. CHP'nin kurduğu vesayet rejimine yani bürokratik iktidara muhalefet oldukları için halk onları iktidar yaptı. İki dönem iktidar oldular ve asker yine devreye girdi. 12 Mart'ta muhtıra ile AP iktidarı devrildi. Yerine seçim yapılmadan askerler tarafından CHP'li Nihat Erim Başbakan yapıldı.
Sisteme muhalefet eden parti yine iktidar olmuş ama yine devrilmiş yine CHP'li birine iktidar askerler tarafından verilmişti.
Bu durum sürekli devam etti. Halk seçimlerde hep sisteme muhalefet olanları seçti. Bu ülkede sadece sağ partilerin iktidar olabileceği gibi bir fikri de çürüten bir gerçekti bu. Mesela 1973 ve 1977 seçimlerinde sol parti olmasına hatta adı CHP olmasına rağmen Ecevit, sistemi eleştirdiği ve toplumla özdeşlik kurduğu için seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Halk vesayet sistemine muhalefet eden partileri iktidar yapmaya devam ediyordu. Bunun en güzel örneklerinden biriydi Karaoğlan Ecevit. Nitekim CHP'li Ecevit de vesayet rejiminin hedefi oldu. TÜSİAD bildirisi ve vesayetin diğer kurumları Ecevit'in Başbakanlığına son verdiler.
Yazıyı çok uzatmak istemiyorum ama süreç hep böyle işledi. Gözünüzün önüne her siyasi aktörü getirin. Hep vesayet sistemine, CHP'nin kurumlara hakim olduğu ordu, yargı, YÖK, gibi kurumlarının ürettiği vesayet sistemine muhalefet eden siyasiler iktidara geldi ve hemen bu kurumlar onlara müdahale ettiler.
Özal, 12 Eylül'den hemen sonra yine bürokratik iktidarın yani ordunun ürettiği vesayet sistemine itiraz olarak seçildi halk tarafından.
Refah Partisi yine CHP'nin ürettiği vesayet sistemine ve onun kurumlarına itiraz ettiği için birinci parti oldu. 28 Şubat ile yine bu kurumlardan ordu tarafından devrildi, bu vesayet sisteminin yargısı tarafından kapatıldı.
Bu süreçten sonra AK Partili yıllar başladı. Vesayet sistemine güçlü bir itiraz olarak çıktı siyaset sahnesine Recep Tayyip Erdoğan. Tüm vesayet kaleleri ile bugüne kadar mücadele etti. Tüm seçimleri de bu vesayetçi sistem ile mücadele etti diye kazandı. Çünkü muhalifti hep. Cumhurbaşkanı adayı çıkarmak istedi. CHP bu süreçte AYM'yi ve orduyu kullanarak 27 Nisan muhtırasını ve 367 kararını çıkartırarak engel olmaya çalıştı.
CHP'nin kurduğu vesayet sistemi bozuluyordu çünkü. Bunların tamamına direndi Erdoğan. Parti kapatmalar ve daha niceleri. Sonuç olarak kaç dönem iktidarda da olsa hala gerçek iktidar yani muktedir değildi. 15 Temmuz'da bile bu çok açık görüldü. Ancak 24 Haziran bir dönüm noktası oldu. Artık siyasal iktidar olduğu gibi bürokratik iktidar da AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yönetilecekti. Cumhuriyet tarihinde bir ilki yaşıyoruz bu açıdan. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçim sonrası konuşması bu bakımdan tarihiydi. "Artık mazaretimiz kalmadı." Halkın iktidarını egemen kılmak için önümüzde bir engel yok demesi artık her iki iktidarın da sahibi olduğunu göstermesi açısından önemliydi.
Muktedirler yani gerçek iktidar sahipleri CHP idi. Siyasal iktidar ile bürokratik iktidar farklı şeylerdi Türkiye siyasi tarihinde. Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana CHP bürokratik iktidar olarak ülkeyi, siyasal iktidara yani halkın sisteme muhalif olarak seçtikleri siyasi partilere bırakmadı.
Siyasal olarak iktidar olan partilere ülkeyi yönetme bir türlü verilmedi. Kim tarafından? CHP yani bürokratik iktidar tarafından. Ordu, yargı, emniyet, YÖK ve diğer tüm vesayet üreten kurumlar tarafından. Yani esas iktidar tarafından. Dolayısıyla CHP muhalif değil, bir iktidar partisiydi yıllar boyunca. 24 Haziran sonrası yeni sistemle artık siyaset yapmak zorunda kalacak. Halka değmeye, ikna etmeye çalışacak. İktidar olması için bundan başka şansı yok artık. İktidarın gizli ortağı olduğu vesayet dönemleri artık geride kaldı. Dolayısıyla muhalefet olmanın nasıl bir şey olduğunu yeni yeni tadadacak CHP'ye, hepimiz bu ilk günlerinde yardımcı olmalıyız. Tam demokratik sisteme adapte olması kolay değil malum.