1923'te Cumhuriyet ilan edilmiş, Meclis halkın iradesi olarak tek söz sahibi kılınmıştı. Ancak çok önemli bir eksik vardı. Her ne kadar birkaç kez denense de CHP tek başına ülkeyi yönetiyor, çok partili hayata geçiş sürekli erteleniyordu. İlk çok partili seçim 1946'da yapıldı malum. Yani demokrasinin bu anlamda hayata geçmesi için 23 yıl bekledi Türkiye. Tek partili bir sistemde demokrasinin neden mümkün olamayacağı hususu ise çok açık. Halka farklı partileri tercih etme fırsatı vermiyorsanız, burada demokrasiden söz edemeyiz.
Bu arada 1946 seçimlerinde oylar açık veriliyor, gizli sayılıyordu.
İşte tam bu süreçte Bayar, Menderes ve arkadaşları ortaya "Yeter, söz milletindir" şiarıyla çıktılar. Sözün millette olması demokrasi talebinden başka bir şey değildi elbette. İmparatorluktan Cumhuriyet'e geçmiş bir milletin hafızası bu yönde hala tazeydi ve ilk defa tercih edebilecekleri bir siyasi parti ortaya çıkmıştı.
Ve millet sözünü söyledi. Menderes ve arkadaşlarını üst üste büyük çoğunluklarla ülkeyi yönetmesi için seçti.
Ancak çok geçmeden milletin sözünü vesayet odakları kesti. 27 Mayıs'ta ilk darbeyi yedik. Milletin iradesine darbe inmişti. Çok sertti. Milletin vekilleri Yassıada'da aşağılanıyor, işkencelere maruz kalıyordu. Sözde bir mahkeme milletin iradesini ahlaksız bir şekilde yargılıyordu.
Menderes, Polatkan ve Zorlu milletin iradesi oldukları için idam edildiler. Sesleri kesildi. Bu, sadece o anın meselesi değildi. Yüzyıl geçse de halkın iradesini ortaya koyamaması için bir meydan okumaydı, göz dağıydı. İdam edilenler bizlerdik. Sonsuza kadar sesimizi kısmayı hedeflemişlerdi.
Ama her fırsatını bulduğumuzda sesimizi tekrar yükselttik, ulusal ve onları yöneten küresel vesayet odaklarına karşı.
Menderes'in takipçisi olduğu için Adalet Partili Demirel ile yükselttik sesimiz 12 Mart'ta yine kestiler.
12 Eylül'de kestiler. 28 Şubat'ta, 27 Nisan'da ve daha nicelerinde kestiler sesimizi. Biz her fırsat buldukça sesimizi yükselttik, onlar da sesimizi kesmek için bizi boğmak için hep fırsat kolladılar.
İç savaş çıkarmak için ellerinden geleni yaptılar. Terörle boğmak istediler bizi. Ekonomik krizlerle nefessiz bırakmak istediler. Yargıyı kumpas olarak kullandılar kimi zaman. Ve sonunda ordunun içerisine sızdırdıkları örgütleri aracılığıyla 15 Temmuz'u gerçekleştirdiler.
Sesimizi kısamadılar bu kez. Ölürüz de susmayız dedik. Öldük. Susmadık. Kolumuzu, bacağımızı, gözümüzü kaybettik. Susmadık. Tankların altına yattık. Ölüme yürüdük. Susmayız dedik artık. Bu sefer olmaz dedik. Liderinin peşinde giden milyonlar olarak ölüme yürüdük. Susmadık.
Geçen zaman içinde nice Menderesler, Ali Fuat Başgiller, Özallar, Erbakanlar ve adını sayamadığımız nice insanlar bağımsız bir Türkiye için, demokratik bir Türkiye için, milli iradenin tek güç olduğu bir Türkiye için, sesimizin kısılmadığı bir Türkiye için mücadele ettiler. Kimi zaman idam sehpalarında öldüler, kimi zaman MGK toplantılarında terlediler.
İşte bunların artık sadece bir anı olduğu yeni bir güne uyanıyoruz.
Türkiye yeni hükümet sistemiyle ilk gününü yaşıyor bugün.
Dün yani 9 Temmuz 2018 günü "Söz artık milletindir" şiarıyla Başkan Recep Tayyip Erdoğan milli iradenin temsilcileri önünde TBMM'de yemin etti. Kendisi de milletin iradesinin direk temsilcisiydi ayrıca.
Türkiye artık gerçek anlamda milletin iradesinin esas alınacağı bir yönetim sistemine geçti. Çok konuştuk, yazdık, anlatmaya çalıştık. Daha da konuşuruz. Ama tek bir gerçek var.
Artık bizim irademizin dışında hiç kimse bu ülkeyi yönetemeyecek.
Bayram olarak kutlasak yeridir 9 Temmuz'u. Bağımsızlığımızı kendi irademize aldığımız bir gündü. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde on binlerce insan bayram günü gibi heyecanlıydı dün. Toplumun her kesiminden insanlar, verdikleri mücadelenin farkında olarak gururla toplanmıştı Külliye'nin bahçesine. Çocuğunu teröre kurban veren anneler de, kolunu bacağını tankın altında kaybedenler de bağımsızlık uğruna verdiğimiz mücadele de bedel ödemişlerdi.
Ankara'da ve ekranları başında milyonlar insan Başkanını beklerken "yeter söz milletindir" diye başlayan sürecin nihayete erdiğini düşünüyordu muhtemelen. Bu süreçte ölen, mücadele eden insanları anıyor ve minnetlerini bildiriyorlardı.
Elbette bu sürecin, bu mücadelenin en büyük mimarı olan Recep Tayyip Erdoğan'a dualarla, minnetle eşlik ediyordu herkes dün. Kendi iradesinin sembolize edilmiş haliydi çünkü o.
Söz artık milletindir. Hayırlı olsun. Çocuklarımıza bırakacağımız en güzel miras buydu. Emeği geçen herkese kendi adıma minnettarım.