İdris Kardaş

İdris Kardaş

20 Haziran 2018, Çarşamba

HDP’ye dair büyük illüzyon

İdris Baluken: Bizden kaynaklı yanlışlar vardı. Bazı yerlerde yerelden aday gösterilmemesi oy kaybettirdi.

Öcalan: Kim belirledi bunları?

Baluken: Seçim komisyonunun çalışmalarıyla belirlendi.

Öcalan: Kimdir bu seçim komisyonundakiler? Bunlar Kandil tarafından mı belirlendi, yoksa siz mi belirlediniz?

Sırrı Süreyya Önder: Kandil belirledi.

Öcalan: Tamamıyla mı onlar belirledi? Parti meclisinde belirlenmedi mi bu komisyon?

Pervin Buldan: Hayır. Parti Meclisi'nde yada MYK'da belirlenmedi.

Bu diyalog İmralı'da geçen görüşmelerden bir bölüm. Avrupa'da bir yayınevi tarafından basılan İmralı notlarını kapsayan bir kitaptan alıntı.

Yukarıda kurulan diyalog; HDP'nin PKK tarafından yönetildiğini, adaylarının PKK tarafından belirlendiğini, stratejilerinin PKK tarafından ortaya konulduğunu, HDP'lilerin ise sadece verilen emirleri yerine getirmek üzere siyaset alanına sızdırılan öğeler olduğunu gösteren en net belge özelliğini taşımaktadır. Bu yazı ile muradım, PKK ile HDP'nin ilişkili olduğunu anlatmaktan ziyade, bu ilişkinin gönüllü ve alt üst ilişkisi şeklinde geliştiğini açıklamaya çalışmaktır.

Neden mi bu diyalogu tekrar hatırlatma ihtiyacı duydum?

CHP seçmeninin bir bölümü ve HDP seçmenleri bu seçimde tıpkı 7 Haziran ve 1 Kasım'da olduğu gibi HDP'ye oy verin çağrılarına maruz kalıyorlar. Bu çağrılara karşılık vermeye niyetli olan CHP ve HDP seçmenlerine yukarıdaki diyalog zemininde bazı noktaları hatırlatmak istiyorum.

"HDP, barajı aştığı ve Meclis'te grup kurduğu takdirde PKK'dan ayrışabilir, şiddetle arasına mesafe koyabilir, sivil siyaset zemini içerisinde var olan sorunları halledebilir, böylelikle terör biter, demokrasi güçlenir" söylemleri acı bir şekilde tecrübe ettiğimiz yalanlar olarak çıktı karşımıza. Doğrusu, bu söylemler, kamuoyundaki tarihi ve yerleşik yanılsamalardan ibarettirler. Aslında birer illüzyondan ibaretler. Bu söylemlerde; HDP ile PKK arasında birbirine katlanan, birbirini idare eden, birbirinden çekinen eşit bir aktör varmış ve HDP, PKK'dan bağımsız bir aktörmüş algısı yaratılmaya çalışılıyor.

Bunu açalım.

Öncelikle yukarıda okuduğunuz üzere HDP ile PKK arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlamak gerekiyor. HDP, isteksiz olsa da elinde silah olan PKK'ya boyun eğmek durumunda kalan bir yapı değil. HDP, PKK hiyerarşisi içerisinde konumlanan ve ilçe belediye başkanlarından genel başkanlarına, milletvekili adaylarından belediye başkanı adaylarına kadar her aşamasını PKK'nın belirlediği bir yapı durumunda. Dolayısıyla PKK'nın yıllardır uyguladığı ve özellikle son yıllarda ülkenin Batı'sına da taşıdığı terörün karşısında durmasını beklediğiniz HDP, sonsuza kadar beklemenizi gerektirecek bir hayal kırıklığı yaratacaktır. Bu, yukarıda ortaya somut bir şekilde konan ilişkiden kaynaklanmıyor sadece. Yaşadığımız tecrübelerimiz de bunu gösteriyor.

7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP'ye verilen desteğin sonrasında yaşananlara bakalım.

11 Temmuz'da PKK ateşkesi bitirdiğini açıkladığında ve 14 Temmuz'da PKK eş başkanı Bese Hozat, savaş ilan ettiğinde HDP ve Demirtaş, PKK'nın söylemlerini meşrulaştırmakla, PKK'nın süreci bitirmesinin haklı olduğunu kamuoyuna anlatmakla meşgullerdi. Tüm açıklamalar bir Google kadar yakın hepimize.

Bunu takip eden süreçte, 20 Temmuz 2015'te, yani seçimlerin üzerinden bir ay gibi bir zaman geçmişken, KCK eş başkanı Cemil Bayık halkı silahlanmaya ve tünel/siper hazırlamaya çağırdığında, Türkiye'nin her yerinden oy almış HDP ve lideri Demirtaş ne mi yaptı?

"Özerkliğin inşası için halkımızı bu onurlu 'hendek' direnişini sahiplenmeye çağırıyoruz, geri adım atmak şerefimize yakışmaz" sözleriyle bu siperlerin açılması emrini siyasal zemine yaymaya başladı.

Peki ne anlama geliyordu bu hendekler?

Emrin Bayık'tan geldiği, stratejisinin Kandil'de tasarlandığı ve Suriye'deki kantonlaşma yapılanması örnek alınan bir savaş ilanıydı.

Gördüğünüz üzere Demirtaş ve HDP Kandil'den gelen emri yerine getirmekte hiç tereddüt etmediler. En ufak bir itirazı dile getirmediler. Halbuki kendilerine Türkiye'nin Batı'sında oy veren CHP'li için hendek ve öz yönetim bir kabus senaryosuydu. Ama Türkiye partisi olmak gibi yada siyaset yapmak gibi bir iradeleri yoktu. Çünkü irade onlarda değildi. İrade PKK'da idi ve PKK, o dönem yani 2015'te Suriye'de kantonlar ilan ediyor ve kendisi açısından büyük kazanımlar elde ediyordu. HDP, tüm Türkiye'den oy almışken, hem de PKK ile arasına mesafe koyması illüzyonu HDP açısından başarıyla gerçekleşmişken, Demirtaş'ın bu süreci desteklemekte tereddüt etmemesi, kendi iradeleri ile siyaset yapmadıklarının en bariz kanıtıydı. Tersi olsaydı karşılaştıkları ilgi ve güçle farklı bir tutum içine girebilirlerdi.

7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde ortaya konan bu strateji, yani "HDP'nin PKK'ya mesafe koyma şansı olabilir" illüzyonu, sadece CHP'li seçmenleri değil, Kürtleri de etkiledi. Süreç devam ederken HDP'nin baraj altında kalmasının PKK'ya alan açacağını düşündüler. Ancak verilen oylar PKK'ya alan açtı. Zira bu bir oyundan başka bir şey değildi.

Kürtler, terörün yeniden başlaması süreciyle karşılaştılar ve evlerinin önünde kazılan hendekler on binlerce insanın yorganını, yastığını sırtına alıp göç etmesine yol açtı. İnsanların hayatları paramparça oldu. HDP'lilerin Kürtlere yaptıkları onlarca çağrıya rağmen on kişiyi bir araya getiremediler. İllüzyon bozulmuştu. Kürtler, meselenin HDP'ye siyasi alan açmakla ilintili olmadığını, amacın PKK'ya statü kazandırmak olduğunu anlamışlardı. İnsanlar savaştan bıkmıştı ve bu kez savaşı PKK/HDP kendi kapılarını önüne, sokaklarına kadar getirmişti.

7 Haziran'da HDP'ye, CHP ve HDP seçmenleri tarafından verilen desteğin tamamı "terör biter, siyasete alan açılır" illüzyonuna inanan insanlar tarafından değildi elbette. Tek derdi "Erdoğan gitsin, gerekirse her yer kana bulansın, sorun değil" diyenler de vardı ve bunlara diyecek sözüm yok. Ancak iyi niyetle HDP'ye oy verenlere diyecek sözüm var. HDP'ye bu seçimde de vereceğiniz kredinin sonucu yine PKK'nın meşruiyetini güçlendirmeye yarayacaktır.

Daha önce tecrübe edildi. Yine aynı hatayı yapıp sivil alanı güçlendiriyor algısıyla HDP'ye oy vermek, Türkiye'nin geleceğinin yanında en başta Kürtlere ve bölgeye zarar verecektir. HDP'ye oy verirseniz bu yapısal ilişkiyi ve bu illüzyonu kabul etmiş olur, PKK ile yapısal ve hiyerarşik ilişkisi olmayan ve şiddetsiz bir siyasi zemin için siyaset yapacak siyasetlerin ortaya çıkmasını engellemiş olursunuz.

Zannettiğiniz ve tecrübe ettiğimiz gibi HDP, bu yapıdan ayrışıp siyaset yapma yolunu seçmeyecektir. Zira en başından beri aktarmaya çalıştığım üzere, HDP, PKK'ya karşı çıkamayan, buna cesaret edemeyen bir siyasi yapı değil; her şeyiyle Kandil tarafından yönetilen ve PKK'nın alt yapılanmalarından bir tanesidir. Bir öngörüden bahsetmiyorum. Bu gerçek, her şeyiyle gözümüzün önünde, kanlı canlı duruyor.

SON DAKİKA