Uluslararası finans çevrelerinin dedektifi olarak bilinen Michael Lewis 2010 yılında "The Big Short: Inside the Doomsday Machine" adlı bir kitap yayınladı. Kitap hızlı bir şekilde New York Times ve diğer ünlü gazetelerin en çok satanlar/okunanlar listesinde birinci sıraya oturdu ve sonrasında beyaz perdeye uyarlandı. 2015 yılında vizyona giren "Big Short" Türkçe uyarlamasıyla "Büyük Açık" filmi 2016'da beş dalda Oscar adayı oldu ve en iyi uyarlama senaryo dalında Oscar ödülü aldı.
Filmin bir bölümünde Amerikan finans sisteminin bir felakete doğru gitmekte olduğunu gören yatırımcılar, kredi derecelendirme kuruluşlarının bankalara nasıl olup da yüksek notlar verdiğini merak ederler. Bu konuyu konuşmak için ünü kredi derecelendirme kuruluşu Standard&Poors'un yetkilisiyle konuşurlar. Ve aralarında şu diyalog geçer.
Yatırımcılar: Bankaları kontrol ettiğinizde istedikleri AAA notunu vermeyi reddettiğiniz hiç oldu mu? Bu anlaşmaların belgelerini görebilir miyiz?
S&P yetkilisi: Onlara bu notları vermezsek Moodys'e giderler. Yerleri hemen şurada. Biz onlarla çalışmazsak rakiplerimizle çalışırlar. Bu bizim suçumuz değil. Bu camiada işler böyle yürür.
Gerçek hikayeden kaleme alınan ve beyaz perdeye uyarlanarak Oscar ödülü kazanan bu kitapta geçen söz konusu diyalog için S&P hiç bir itirazda bulunmadı. Diyalogları da reddetmedi.
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının siyasi ve iktisadi baskı enstrümanlarına döndüğünü yada en başından beri böyle dizayn edildiklerini kamuoyunun daha somut görebilmesi açısından bu gibi çalışmalar önemli. Bir ülke hedef olarak belirlenince söz konusu ülke Türkiye olsun yada olmasın, hayatın olağan akışına uymayan varsayımlar ortaya konuyor, olumsuz tablolar çiziliyor ve sonuçta istenilen kredi notu verilerek hem siyasi hem de ekonomik baskı uygulanmış oluyor.
Türkiye'nin ekonomik durumundan bağımsız olarak açıklanan kredi notları son yıllarda en çok karşılaştığımız baskı araçlarından biri. Ne büyüme oranlarımız ne istihdam rakamlarımız, ne dev yatırımlarımız ne de siyasi istikrarımız bu kredi notlarını olumlu etkilemiyor. Kararı baştan belli olan Yassıada mahkemeleri gibiler. Hiç mi olumlu not vermiyorlar. Elbette güvenirliklerini de korumak zorundalar. Bu bir denge. Bir ülkeyi ne kadar derinlere gömebileceklerini de en iyi onlar hesaplıyorlar. Dolayısıyla arada bir doğru not açıklamasını da duymanız mümkün.
Bu kuruluşlar ve diğer küresel ekonomik kuruluşlar ile ilgili son zamanlarda ilgimi çeken bir nokta da şu oldu. Önce düşük büyüme oranları açıklıyorlar. Sonra bunları yukarı yönlü revize ediyorlar. Uzmanlara sordum. Revizeler normal. Ancak bunu bir silah olarak kullandıkları da bir gerçek. Söz gelimi Moody's bugün yani seçime günler kala Türkiye'nin büyüme oranını yüzde 4'ten yüzde 2,5'e düşürdü. Ama zaman geçtikçe bunu revize edeceğine neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Zira bunun örnekleri var. O halde seçim öncesi yada kritik zamanlarda panik algısı, endişe, korku yaratacak açıklamalar yaparak sonradan bunları revize etme şanslarının olması kötü niyetli bir silaha kolaylıkla dönüşebiliyor.
Birkaç örnek verelim.
IMF 2017 büyüme rakamları tahminleri için tam dört kez revizeye gitmiş. İlk tahmini yüzde 2,9 iken 4. revizyonla bunu yüzde 7'e çekmiş.
OECD'nin Türkiye büyüme tahmini bir dönem yüzde 3,4'ten yüzde 6,9'a revize edilmiş.
Mesela ABD'li uluslararası finansal hizmetler ve yatırım bankacılığı kuruluşu Morgan Stanley, Türkiye'nin ekonomik büyüme tahminini başka bir dönem yüzde 3,3'ten yüzde 4,3'e yükseltmiş.
Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Rating, Türkiye'nin büyüme tahminlerini yüzde 2,3'ten yüzde 4,7'ye doğru revize etmiş.
Bu rakamlar farklı dönemlerden bazı örnekler sadece. İnternet aramasıyla birçoğunu siz de görebilirsiniz. Dediğim gibi revize etmekte aslında sorun yok. Bu doğal. Ancak uluslararası baskı aracı olarak kullandıkları bu küresel ekonomik kurumlara, seçim öncesinde olumsuz açıklamalar yaptırıp seçim sonrasında bunu olumlu şekilde revize etmelerine de şaşırmamamız gerekiyor. Zira her türlü aracı ve metodu kullanmaktan geri durmuyorlar. Moodys ve diğerleri 24 Haziran sonrası Türkiye'nin asıl büyüme rakamlarına yakın bir yuarı yönlü revize yapabilirler. Bu onların güvenirliklerine de zarar vermeyecek ne yazık ki.
Hem Seçim öncesi hükümetin ekonomik başarısızlığı yönünde bir algı yaratmış olacaklar ve seçime bu yönlü etki etmiş olacaklar; hem de yabancı yatırımcıları Türkiye'ye yatırım yapmamaları yönünde etkilemiş olacak ve TL-Dolar kurunda verdiğimiz mücadeleye sekte vurmuş olacaklar. Bu da sonuç itibariyle yine seçimlere kadar Dolar kurunun yükselmesi amacına yani seçimi etkilemeye yönelik bir hamle.