İdris Kardaş

İdris Kardaş

18 Haziran 2018, Pazartesi

Sen de öyle mal mal

"YPG Fırat'ı geçecek, sen de mal mal bakacaksın."

Cumhurbaşkanı adaylarından yani teoride ülkeyi yönetmeye aday siyasetçilerden biri kurmuştu bu cümleyi. Parmaklarını sallaya sallaya gayet kendinden emin bir şekilde yapmıştı bu açıklamayı. Her konuyu oyun gibi görüp, esprileriyle Ortadoğu'nun zorlu coğrafyasında dökülen kanları hiç umursamayan bir tavır belirleyen Demirtaş için PKK'nın Türkiye'de katlettiği insanların da bir önemi yok kuşkusuz. Tek derdi PKK/YPG'ye bir statü tanınması. Tüm siyasi hayatlarını buna vakfetmiş ve bunun dışında tek bir adım atmamış bir siyasi kişilikten bahsediyoruz. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde halk tarafından kendilerine verilen şansı nasıl PKK'ya havale ettiklerini dün gibi hatırlıyoruz sonuçta.

Konuşmalarında bol bol barış ve demokrasi sosuyla, kanlı bir zeminin üzerinden siyaset yapmaya çalıştığını kimsenin fark etmediğini düşünüyor muhtemelen. Nasıl düşünsün ki? Ülkenin tırnak içinde sanatçıları, aydınları, yazarları, çizerlerinin de olduğu bir kısmı Demirtaş'ı demokrasi havarisi olarak görme eğiliminde maalesef. Bu konfor içerisinde PKK'nın katlettiği insanların sorumluluğunu da almıyor doğal olarak.

CHP içinden her iki kişiden bir oyun HDP'ye verilmesi çağrılarının birbirini takip ettiği bugünlerde, Demirtaş neden bu kanlı siyasetin savunuculuğunu yapmaktan vazgeçsin ki? Onu sivil siyaset zeminine zorlayacak ne var ki? CHP yöneticileri Demirtaş'a bu konforu armağan ediyor zira.

Gelelim Menbiç konusuna.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu açıklamıştı.

"Yol haritası ABD'nin bize 2016'da verdiği sözün tutulması anlamına geliyor. PKK/PYD-YPG bölgeden temizlenecek ve baskı ile kentlerini terk eden Münbiçliler şehirlerine geri dönecektir. Bu işbirliği diğer bölgelerde de devam edecek"

Bugün yaşadığımız gelişme 2016'dan beri devam eden kararlı duruşun bir sonucudur. Sadece diplomatik değil aynı zamanda askeri harekatların bir sonucunu yaşıyoruz bugün. PKK/YPG için büyük umutlar besleyen ve bu noktada büyük yatırımlar yapan ABD'nin direncini kırmak kolay değildi kuşkusuz. Fırat Kalkanı harekatı ile Zeytin Dalı harekatları bu gelişmenin yaşanmasının en büyük faktörüdür elbette.

Türkiye, Suriye zemininde kendi varoluşsal sorunlarını aşmak için iki yönlü strateji izledi.

Öncelikli olarak, Astana görüşmelerini başlatarak Rusya ve İran ile bölgedeki siyasi etkinliğini artırdı. Bu siyasi etkinlik daha sonra Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarının da gerçekleşebilmesini sağladı. Muhalifler ve yerel halk boşaltılan bölgelere sevk edildi ve böylelikle Suriye'nin geleceği açısından kritik bir hamleyi gerçekleştirdi.

İkinci aşamada da Türkiye, ABD ile sıkı bir süreç yürüttü. Israrlı bir şekilde PKK ile YPG'nin aynı örgüt olduğunu ve dolayısıyla Suriye'de YPG'ye statü kazandıracak herhangi bir gelişmeyi kabul etmeyeceğini her fırsatta dile getirdi. Yukarıda saydığım harekatlar da diplomasinin bir parçası olarak gerçekleşti. Rusya ile gelişen ilişkiler ve S-400 konusunda geri adım atılmaması da YPG konusunda ABD'yi geri adım atmak durumunda bırakan bir başka faktör olarak okunabilir.

Seçim gündemimiz çok yoğun elbette. Menbiç'te yaşanan bu gelişme büyük bir zafer olarak her kesimde alkışlanması gerekiyor. Ancak muhalefet muhtemelen bu zaferi küçümseyecek ve itibarsızlaştırmaya çalışacaktır.

Beyannamelerinde PKK ve YPG ile nasıl mücadele edeceklerini, onlara karşı nasıl bir strateji geliştireceklerini söylemeyen muhalefet partilerinin, iktidarın bu konularda geliştirdiği stratejiyi anlayacak kapasitesi de yok gibi gözüküyor. Suriye-İran-Irak ile bir yapı kurulması ve Filistin'i İsrail'in insafına bırakan Ortadoğu vaatleri bize her şeyi anlatıyor ne yazık ki?

Türkiye, on yıllardır devam eden büyük bir beladan, bir hastalıktan kurtulmak üzere. Bunun için işinin ehli, tecrübeli ve en önemlisi bağımsızlık ruhunu her şeyin üstünde tutan kararlı, dirençli bir lidere ihtiyacı var. Bu liderin yani Recep Tayyip Erdoğan'ın Menbiç stratejisini başarıyla sonuçlandırması herhalde çok şey anlatıyor bize.

SON DAKİKA