Söz konusu baro olunca insan şöyle bir düşünüyor. Hele hayatında pasaport almak dışında hiç karakol ve mahkeme yüzü görmeyen ben, daha ciddi ciddi düşünüyorum. Çünkü biliyorum ki avukatlarla uğraşılmaz. Çünkü hukukun temel metinlerine bakınca, okumayı seven insanları dahi korkutan cilt cilt kitapları ezberlercesine okuyarak avukat oluyorlar.
Lakin mesele önemli. Hani her konuda sokaktaki insandan daha özgürlükçü ve öncü olmasını beklediğiniz hukuk insanlarının bazılarının, ideolojilerinin adaletin önüne koymaları şaşırtıcı.
***
Aslında sorun kişilerle ilgili değil. Zihniyetle ilgili. Kocasakal gitse Kabasakal gelse farkedecek mi? Hayır.
Sorun fakültelerde öğrencilere, 12 Eylül darbesinin ardından Kemalist ve tek tipçi anlayışla kurgulanmış bir hukuk eğitimi verilmesinde.
***
2012 baro seçimlerinden hemen öncesini hatırlayalım. Baro yine manşetlerdeydi. Staj Eğitim Merkezi'ne başörtülü girdiği tespit edilen stajyer avukatları "suçüstü" yakalayan Baro, onlara uyarı yazısı göndermiş ve derhal mahkeme dışına attırmıştı.
Baro tarafından Adliyelere asılan uyarı yazılarında aynen şu ifadelere yer verilmişti: "Baro odaları, icra müdürlükleri, mahkeme kalemleri ile cumhuriyet savcılıkları nezdinde görevin kamusal niteliği sebebiyle keşif ve haciz mahallerinde de türban takılmaması gerekmektedir."
***
Bundan on gün önce AK Parti İstanbul Milletvekili Avukat Bülent Turan, kendisinin de üyesi olduğu İstanbul Barosu'nun dokuz yönetim kurulu üyesinin, haklarında açılan dava nedeniyle yönetim kurulu üyeliklerinin düştüğünü söyledi.
Ve Turan, "Kocasakal 8 Şubat 2013'ten beri Baro Başkanlığı koltuğunu 'işgal' etmektedir" diyerek bu söylemini hukiki olarak da temellendirdi. Fakat başta Ahmet Hakan ve Fatih Altaylı olmak üzere birçok yazar Turan'a demedikleri sözü bırakmadı.
Hele Ahmet Hakan, adeta Kocasakal'ın avukatı gibi bir yazı döşendi. Turan'ın iddiasını, hukuki anlamda "maddi" gerekçelerle temellendirmesine karşın A. Hakan Bülent Turan'ı demokrasiye ket vurmak isteyen Sabih Kanadoğlu'na dahi benzetti.
Ahmet Hakan'ın "sık" ve "çok" yazmasından mıdır nedir, son zamanlarda çelişkili yazıları arttı sanki. Mesela her defasında "başörtüsü dostu" olduğunu ve kamuda başörtüsüne özgürlük istediğini söyleyen kim? A. Hakan'ın. Ancak başörtülü bir avukatı bırakın baroya almayı oteldeki bir toplantıya bile sokmayan yasakçı İstanbul barosunu hararetli bir şekilde savunan kim? Yine A. Hakan.
Fatih Altaylı'yı biliyoruz zaten. İşine geldiği gibi yazan biri. Ama hem başörtüsüne özgürlük isteyip hem demokrat ve modern takılıp hem de Kocasakal'ın avukatlığına soyunmak gerçekten zor zenaat.
***
Medyada "AK Parti düşmalığı"ndan mütevellit bir klişe var hep söylenen: "Çoğunluğun oyunu aldı diye AK Parti her zaman haklı değildir!"
İşte bu "anlamlı" klişeyi bu kez Bülent Turan muhataplarına yöneltti. Turan'ın, "Bu iki yazarın bakış açısına göre çoğunluğun oyunu alan kişi ve kurumlar, her türlü hukuksuzluğu yapmakta serbest midir? Demokrasi bu anlama mı gelmektedir?" sorusu, nedense yanıt bulmadı.
***
Çağın çok gerisinde kalmış ve insan hakları konusunda sınıfta kalmış bir baronun "baroyu kaptırmayacağız" diye çırpınması da ayrı bir komedi.
Hukuk ve adaleti öncelik yapması gereken insanların ideolojik zincirlerini öncelik yapması, tam da 'özgürlükçü' ve 'devrimci' bir baro duruşu değil mi?
Sahi önemli olan çoğunluk değil adaletti değil mi beyler?