Dinleme, ses kayıtları, bunların kaynakları, neden ve nasılları üzerine soru sormadan demokratik bir alanda durduğumuzu, demokratik hukuk devleti düzeninde yaşadığımızı söylebilir miyiz?
Seçimlere ramak kaldı.
Türkiye pek çok meseleyi tartışıyor. Seçmen bu tartışmalardaki eğilimine, konumuna, tavrına göre oy kullanacak. Yolsuzluk iddiaları, siyasetin merkezileşmesi tartışmaları bunlar arasında yer alıyor. Bunlar arasında elbette çok kuvvetli ölçüde cemaat-hükümet meselesi var.
Elbet tavırlar alınıyor, itirazlar yapılıyor ancak ilginçtir tüm tartışmaları besleyen, yönlendiren "materyeller"in meşruiyet tartışması gerektiği çapta yapılmıyor. Yapılmadığı oranda bu tür araçlarla, gayri meşru araçlarla yapılan siyasi mücadele olağan bir hal, kendi başına bir meşruiyet kazanıyor.
Bu ters tablo Türkiye demokrasinin öyküsü açısından son derece olumsuz bir girdidir. Kapı açtığı bir alışkanlık itibariyle olarak son derece vahim bir durumdur.
Bir deneyin, demokratik düzeni yerleşik bir ülkeden gelen bir kişiye Türkiye'deki çatışmanın içeriği anlatın. Yolsuzluk, yozlaşma, otoriterleşme gibi iddiaları hemen anlayacaktır. Peki, başta yargı, emniyet ve benzer devlet kurumlarının masonik ve enformel bir doku tarafından kontrol edildiğini, bu dokunun söz konusu kurumların gücünü keyfi biçimde kullanarak siyasi mücadele verdiğini anlatırsanız ne tür bir yanıt alırsınız sizce?
Duyacağınız şey anlattığınız öykünün, ülkenin, durumun demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi bulunmadığıdır.
Bu çerçevede asgari koşula dahi sahip olmadığınızdır.
Yargıç ve yargının olmadığı, güvenlik güçlerinin farklı biat sistemi içinde çalıştıkları demokrasi dışı, demokrasi öncesi bir hal.
O kişiye bu masonik-enformel grubun yargı bağımsızlığını kalkan gibi kullandığını ve çerçevede demokrasi bayrağı taşımaya soyunduğunu söylerseniz, bu mevzuuyu konuşmayı her halde gülümseyerek kesecektir.
Başbakan yardımcısı Beşir Atalay birkaç gün önce şunları söylüyordu:
"Dinleme kararının sayısı 1 milyonu aştı. Hem TİB'de hem adliyede, hem emniyette, bunlar inceleniyor. Hangi hakimler bu kararları vermiş diye. Hiçbir gerekçe, delil yok. Yani önlerine gelen şeyi imzalamışlar. Bir ülkede bu kadar adli dinleme olabilir mi? Bu dinlemeler casusluk suç türünü oluşturuyor. Allah bilir o bilgiler nereye servis edildi?.."
Bu rakamlar yasa dışı dinlemeleri değil, yasalara uydurulmuş gayri meşru dinlemeleri tanımlıyor.
O zaman hemen ve tekrar söyleyelim:
Yolsuzluk tartışmaları kendi başına vahimdir.
Ancak bu durum yolsuzluk tartışmalarının dışında son derece ciddidir.
Ve siyasi ve demokratik değer sistemi açısından en önemlisi yukarıda altını çizdiğimiz meşruiyet tartışmasıdır.
Türkiye her üç meseleye el atmadan, bu konularda şeffaflaşmadan yol alamaz, huzur bulamaz, kendi demokratik iddialarına ulaşamaz.
Bu yazı, seçimlerden önce Aktüel sitesinde çıkacak son yazı…
Bir sonraki yazıda Türkiye için farklı bir sayfa açılmış olacak…
Tahminimi söyleyeyim.
AK Parti bu tablo karşısında yüzde 45 civarında oy alacaktır. Ve seçimlerden sonra ilk iş olarak emniyet, yargı dokusunu elden geçirecek ve ciddi soruşturmalar açacaktır.
Umalım bu adımlar demokratik sınırlar içinde kalır
Ve umalım yolsuzluk iddialarının soruşturulması için hükümet ve Başbakan şeffaf bir strateji izler…
O zaman meşruiyet meselesine geri dönebiliriz.