Türkiye kaos ve kriz içinde seçimlere doğru ilerliyor. AK Parti'ye yönelik yaygın ve heterojen bir toplumsal muhalefet ortada. Berkin'in cenazesi bu tablonun yeni bir göstergesiydi. Buna karşılık anketler açık bir şekilde gösteriyor ki, AK Parti'nin etrafında bir seçmen konsalidasyonu da yaşanıyor. Ortada keskinleşen bir kutuplaşma var. Kutuplaşmanın arkasında ağır bir devlet krizi ve devlet-toplum ilişkileri tıkanıklığı yatıyor.
Peki bu tablodaki sorunları ve gerginliği seçimler çözer mi?
Yanıt hem evet, hem hayır…
Evet:
Zira yaşanan cemaat-hükümet gerginliği açısından seçim sonuçlarının önemli bir etkisi olacaktır. Hükümetin galebe çalacağı sonuçlar en azından muhafazar kitle içindeki denge açısından ciddi bir anlam taşır. Böyle bir durum seçimlerden sonra devlet içindeki cemaat kadrolarının temizlenmesine, kimi soruşturmaların başlamasına yönelik bir meşruiyet de üretir.
Hayır:
Zira Türkiye'deki tek çatışma ekseni hükümet-cemaat hattı değildir. Aynı zamanda AK Parti'nin siyaset anlayışına iliştir bir itiraz siyasallaşaması, bir ayrışma ve bir kriz yaşanmaktadır. Malum Gezi olayları ve sonrası bu açıdan belirli bir toplumsal muhalefeti beslemiş ve aktif hale getirmiştir. 17 Aralık sonrası ortaya atılan yolsuzluk iddiaları, hükümet-yargı, hükümet-iş dünyası, hükümet-basın ilişkilerine ilişkin sorunlu ses kayıtları ise bu muhalefeti keskinleştirmiştir. Şeffaflaşma devreye girmedikçe bu tepkiler aktif niteliğini koruyarak varlıkları sürdürecek gibi görünmektedir.
Altını çizmemiz gereken bir unsur var.
Bu ikili gerginlik hattından uzak duran bir siyasi aktör var.
Bu aktör, Kürt siyasi hareketidir.
Kürtler ne sokak hareketlerinde ne yolsuzluk tartışmalarında yer alıyorlar. Barış sürecinden beklentileri etrafında hükümete ve istikrara verdikleri destek oldukça güçlüdür. Ve kabul etmek gerekir ki, Türkiye açısından belirleyici bir rol oynamaktadır.
Özellikle sokak hareketlerinin tehlikeli boyutlara çıkmaması açısından bu rol son derece önemlidir.
Bununla birlikte Kürt meselesine dair, mevcut kaos içinde göze batmayan, önemsenmeyen ciddi bir durum var.
Bunlar HDP'ye çeşitli il ve ilçelerde yapılan sistematik saldırılardır.
HDP'nin seçim çalışmaları sistemli olarak engellenmekte, partinin düzenlediği toplantılar sistemli olarak örgütlü bir gücün saldırısına uğramaktadır.
Bunların bir kısmı basına yansıyor, bir yansımıyor.
İrili ufaklı saldırılar, linç girişimleri salgın halinde seyrediyor. Aksaray'da, Dikili'de, Urla'da, Ordu'da, Giresun'da, Fethiye'de HDP toplantıları şiddet dolu eylemlerle engellendi. İlçe binaları kuşatıldı, HDP'lilere yönelik saldırı hamleleri yapıldı.
Asıl ciddi sorun seçim güvenliğini sağlamakla yükümlü kamu görevlileri seyirci kalmayı, saldırganlara göz yumması oldu.
Bu konuda yayınlanan bir bildiri şunları söylüyor:
"Fethiye'de yaşanan son saldırıda kentte devleti temsil eden Kaymakamın saldırı önceden bilinmesine rağmen hiçbir önlem almadan, daha da vahimi HDP binasının önünde linççi zorbalarla pazarlık yapıp, HDP tabelasını resmi vinç aracı ile indirtip yerine Türk bayrağı astırması seçimin meşruiyetine gölge düşürecek kadar ciddi bir suçtur…"
Doğru…
Bu tür girişimler ciddi olarak mercek altına alınmalıdır.
Organize olma ihtimali yüksek bu tür tahrikler Kürtleri sokağa dökmek, Kürt sorununun demokratik çözümünü tıkamak istikametinde ilerleyebilir.
Kürt faktörüne dikkat!