Birbiriyle ilişkisi yokmuş gibi gözüken kimi haberleri birlikte okumak, bazen çok aydınlatıcı oluyor. İşte bir örnek:
İlk haber şöyle: 1984-88 döneminde Özel Harp Dairesi'nde Harekât Şube Müdürü olarak görev yapan emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, 150 bin kişiden oluşan bir gizli sivil ordunun bulunduğunu söylüyor.
Tanrıverdi'ye göre bu teşkilat bazı provokasyonlara ve çatışmalara yol açabilir.
Gelelim ikinci habere: Aslında bu, haberden ziyade bir yorum. Bazı aydınlar, Emniyet'in, Hükümet tarafından TSK'nin karşısına çıkarıldığını iddia ediyor.
* * *
Bu iki haberin birlikte okunmasından ne gibi sonuçlara varabiliriz? Başlayalım...
Ulus devletler dönemi sürüyor. Devletler birbiriyle rekabet ediyor. Bugün dost olanların, yarın savaşa tutuşmayacağını kimse söyleyemez.
Bu yüzden devletler, normal ordunun dışında, özellikle istilaya karşı, yeraltı direnişi organize ediyorlar. Türkiye'de de böyle bir örgütlenme var.
Şimdilerde bu yeraltı örgütünün varlığını değil, kullanılma biçimini tartışıyoruz.
* * *
12 Eylül (1980) darbesine giden süreçte, bu örgütlenme Anadolu'nun toplumsal ve dini fay hatlarını harekete geçirmek üzere kullanılmıştı.
Malatya, Çorum ve Maraş katliamları buna örnektir. Sünniler, Alevilere karşı kışkırtıldı, yüzlerce insan öldürüldü.
Yani yeraltı ordusu, işgalci bir güce karşı değil, darbe ortamı oluşturmak için kendi halkına karşı harekete geçirildi.
* * *
Türkiye'nin kendine has bir siyasi kültürü var: Asker, demokrasiyle uyuşmayan bir ağırlığa sahip...
Bunun sonucu olarak, kâğıt üstünde Başbakanlığa bağlı olan askeriye, özerk bir teşkilat gibi davranıyor. Darbeler yapıyor, siyasileri hapse atıyor, psikolojik operasyonlar düzenliyor.
Bu şartlar altında hükümetler, kendilerini güvence altına almak istiyor.
Peki, milli iradeye karşı hasım gibi davranan askeri gruplara karşı Hükümeti kim koruyacak?
Hemen akla iki kurum geliyor: Milli İstihbarat Teşkilatı ve Emniyet.
Askerden çekinen hükümetler, özellikle Emniyet'i güçlendirmeye çalışıyorlar. (Turgut Özal da bunu yapmaya çalışmıştı.)
* * *
Gerçekçi olalım: 12 Eylül tipi planlı ve disiplinli bir askeri darbeyi Emniyet engelleyemez. Öyle bir hamleyi ancak ABD ve NATO durdurur.
Buna karşılık güçlü bir Emniyet, MİT'in de yardımıyla, gizli sivil ordu üzerinden yapılacak "darbe ortamı yaratma çabalarına" dur diyebilir.
Demokratik açılama karşı olanlar, gizli sivil orduyu mutlaka kullanmaya çalışacaklardır. Sivil ordu, Ergenekoncuların cirit attığı bir alandır.
Olaya bu açıdan bakıldığında, Başbakan Erdoğan'ın, Emniyet'i niye demokrasinin teminatı olarak gösterdiği daha iyi anlaşılır.
Soru şu: Demokratik açılımı engellemek amacıyla, Çorum, Malatya, Maraş ve Sivas benzeri kışkırtmalar tezgâhlanırsa...
Bunları kim durduracak?
Bu açıdan bakıldığında, "Emniyet güçlenmesin" demek, "Hükümet (ve Meclis) tehlikelere açık kalsın" anlamına gelir ki bunu ancak Ergenekon dostları söyler.
Zaten de söylüyorlar!
Not: Bu bir analiz yazısı... Aşırı güçlü bir Emniyet'in yol açacağı sorunlar, ayrı bir tartışma konusu.