Üç sevdiğim daha gitti. Biri bizden, ikisi dışardan.
Zafer Önen, tiyatroya aşık olduğum yılların adamıydı. Ankara'da Devlet Tiyatrosu, İstanbul'da Dormenler ve İstanbul Tiyatrosu beni "Tutkun" yapmışlardı..
İstanbul Tiyatrosu, geleneksel Türk tiyatrosunun çağdaşıydı deyim yerindeyse.. İnsanı gülmekten öldürürdü, Sururi Kardeşler.. Celal ve Ali.. Muzaffer Hepgüler baş roldeydi hep.. Müjdat Gezen gibi gençlerin parlayışı da bu tiyatrodur. Zafer Önen'i o müthiş tiyatroda tanıdım ve sevdim.. Oyunlarda, jöne rakip olan orta yaşlı çapkınları canlandırırdı. Öyle sevimli ve sevecendi. Tören yapmışlar bir sahnede.. 10 kişi yok. Bu törenlerden vazgeçmek gerek. Son zamanlarda, görünmek, konuşmak isteyenlerin bahanesi haline geldi. Kimseler gitmiyor. Ölüye de saygı değil, ayıp oluyor.
Peter O'Toole ölmüş.. Büyük oyuncuydu. Çok severdim. Hayır, Lawrence'ı seyretmedim. Osmanlı'yı sırtından vuran Arapları sevmediğim için ayaklarım gitmedi. Beni en şaşırtan rolü Caligula'dakiydi. Penthouse dergisinin filmiydi, anlayın. Tinto Brass gibi en ünlü erotik yönetmen kesmemiş, derginin sahibi Bob Guccione, filmi kendi tamamlamıştı.
Peter O'Toole, hemen hepsi ünlü Shakespeare oyuncuları dolu kadroda yer almış, Tiberius'u oynamış, bittiğinde filmi izleyince de "Vay, beni porno filmde oynatmışlar yahu" demişti. Caligula pornonun bir adım gerisindeydi gerçekten, hem de o yıllarda.. (1979).
Joan Fontaine, ilk aşklarımdandır. Gördüğüm en unutulmaz şövalye filmlerinden İvanhoe'da baş rolde hem de Elizabeth Taylor gibi ilk ve en büyük aşkım oynarken ben Joan Fontaine'e bayılmış, bir daha da filmini kaçırmamıştım.
En unutmadığım sahnesi, François Sagan'ın o yılların en ünlü romanı Acı Tebessüm'ün filmindeki dansıdır. O dansı, Yeşilçam'ın en ünlü jönüyken, şansını denemek için Hollywood'a giden Muzaffer Tema ile yapıyordu çünkü.