9 Şubat tarihli SABAH Cumartesi ekinde, Ayşe Ferhangil imzalı çok parçalı yazı, sıradan bir internet alışverişi tanıtım denemesi değildi. Kurgunun temel düşüncesi, ülkede yaşanan tüketim patlaması ve internet erişimi dengelerinin üzerinde yükselen yeni yıldızları, yani lüks markaları pazarlayan sitelerin kim, ve nasıl olduğunu anlatmaktı.
Ferhangil, çok sayıda siteyi yazısına katarak, reklam yapma tuzağından da olabildiğince uzak durmuş, çeşitliliğe önem vermişti.
Ancak, sayfanın bir bölümünde, Türk Tasarımcılar Burada başlıklı yazıdaki bir bölüm, adı anılan bir tasarımcının "haksızlık" tepkisine yol açtı.
Üstbaşlıkta zikredilen "mecra.com" adlı siteden bahsedilirken, şu ifadelere yer vermişti Ferhangil:
"I Love Fashion Paris, Duygu Ergör, Sezgi Beşli, Pumps Up, Sibel Ağakay ve Verda Kayhan gibi ismi duyulmamış Türk tasarımcılarının ürünlerine yer verilen sitede en çok ayakkabı ve kıyafet satılıyor..."
Bu ifadelere Verda Kayhan'dan tepki geldi. "Size başvurmamın en doğrusu olacağı söylendi" diyerek gönderdiği şikâyet notunda Kayhan şunu yazıyordu:
"Yaklaşık 17 yıldır tekerlekli sandalye kullanan, 35 yaşında bir bayan olarak Türk filmlerindeki aksi, kaderine boyun eğmiş, üzerine kareli battaniyesini örtmüş sakat tiplemesine inat, bunun bir yaşam biçimi olduğunu kanıtlamaya çalışmaktayım. Türkiye'deki mimari engeller yüzünden devam edemediğim eğitimimi Amerika'da tamamladım. Liseyi ve üniversiteyi bitirip Türkiye'ye döndüm. Uzun yıllar eğitimini aldığım sektörde çalıştıktan sonra en keyif aldığım hobimi mesleğime dönüştürdüm. Masaüstü mücevherleri olarak tanımladığım ürünlerim ve kişisel aksesuarlarımla 4 yılı aşkın süre Amerika ve Hollanda'da 5 farklı konsept mağazasında yer aldım. Sunduğum tüm ürünleri onaylayan lidyana. com ekibi ile verimli bir çalışma gerçekleştirdik. E-ticaret dünyasına ilk adımımı bu vesile ile atmış oldum. Ardından mecrea.com tarafından keşfedildim. Bugüne kadar sektöründe hatırı sayılır yer edinmiş dergilerin sayfalarında yer aldım. Bunca yıldır gecemi gündüzüme katıp sektörümde bir isim olmaya çabalarken yazmış olduğunuz makale ile 'adı duyulmamış tasarımcı' olarak yer almak beni ziyadesiyle huzursuz etti."
"Sizden önemle rica ediyorum, yazınız en azından 'adı fazla duyulmamış" olarak değiştirilirse minnettar kalacağım..."
Kayhan, Ferhangil'e ulaşamadığını belirtmişti. Notunu yazara ilettim.
Bana gönderdiği cevap hızlı ve net oldu. Şunu iletti Ferhangil:
"Çok hak verdim kendisine, özür diliyorum. Okuyucumuzun kendi isteği doğrultusunda, ifadeyi internette 'adı fazla duyulmamış' olarak değiştiriyoruz."
Ferhangil'in özür dileyip dilememesi önemli değil. İfade bana kalırsa, ille özür olmasa da, nazik bir yanıtı ve şikâyetin haklılığını teslim etmeyi gerektiriyordu. Yanıtta bu erdemli tavır gayet belirgin. Düz haberlerde kişisel kanaat, yorum olmaması konusunda bu köşedeki değerlendirme ve telkinler biliniyor, ancak hafta sonu eklerinin içeriğinde, yazar ve üslup daha fazla ağır bastığı için, ne kadar haber içerikli de olsalar, bazı yazılara (köşe yazıları olmamalarına rağmen) değer yargıları, "şahsilik" giriyor. "Hiç giremez" demek, eklerle ilgili şematik bakış olur. Ancak, hakkaniyet, makul ölçüye itibar her zaman önem taşır.
Kayhan ile Ferhangil'in vardığı mutabakatta, bu açıdan çıkarılması gerekli ders de orada gizli. Değer yargılarında tasarruflu olmak, onları ifade etmek gerekiyorsa makul olup, sözcükleri iyi ölçüp biçmek.