Bu köşede geçen pazartesi yer alan 'Öteki Taraf' başlıklı ombudsman yorumuna Ekonomi Servisi şefi Oğuz Karamuk'tan ertesi gün bir yanıt geldi. Hem yöntem hem de içerik bakımından beklemediğim bir yanıttı. Üslubu sertti.
Konu, gazetenin TOBB haberleriyle ilgiliydi. O haftanın ekonomi sayfasına damgasını vuran haberlerde, şirketlerin ekonomik faaliyetlerine göre tasnif edilmesi anlamına gelen NACE kodlama sisteminin, TOBB yönetimi tarafından, 'muhalif' görülen oda başkanlarını seçilemeyecekleri iş kollarına göndermek, yani 'safdışı bırakmak' amacıyla kullanıldığı iddialarına ve bazı tepkilere yer veriliyordu.
Okur Temsilcisi'nin değerlendirmesinde şu noktalara yer verilmişti: "...bunca unsurla gelişen bu haberde hakkaniyet ve denge konusunu gündeme taşıyan soru da aynı şekilde zihinlere yerleşti. Suçlamalara maruz kalan Hisarcıklıoğlu'nun, yani 'öteki taraf"ın görüşü sayfaya yansımadı. TOBB Başkanı gazeteye konuşmak istemiş de olabilir, istememiş de olabilir. Önemli olan, haberi hazırlayanların kendisine görüş almak için başvuruda bulunup bulunmadığıdır. Haberlerde, böyle bir girişim yapılıp yapılmadığını okurlar anlayamadı. Bu bilginin ilkeli gazetecilik adına, bir ek not olarak o sayfada yer alması ("aradık ulaşamadık" veya "gazeteye açıklama yapmak istemedi" gibi ifadelerle) gerekirdi."
Karamuk yazısında muhabir İbrahim Acar'ın TOBB basın danışmanlığını birkaç kez aradığını, Hisarcıklıoğlu'nun iddialarla ilgili görüşünü sorduğunu, 'başkan susuyor' başlıklı bir haber yapıldığını ve en önemlisi, ombudsmanın 'daha önce yaptığı gibi' Ekonomi Servisi'ni aramadığını belirtti. Bir sitemi de 'bu haberler başarılı gazeteciliktir, başka yerlerde ödüllendirilir, çelme takılmaz' mealindeydi.
Bu sert cevap ardından Karamuk'u aradım. Haklı olabileceği noktaları anlamak istedim. Buluştuk, konuştuk. Açık bir dille anlattı. En önemli eleştiri noktası üzerinde biraz durduk: Acaba onu aramalı mıydım? Aranması gerektiğinde ısrarlıydı.
Ona şunu söyledim: Evet, bunu düşündüm.
Ama, her zaman olduğu gibi o sayfalar da bir okur gözüyle okunduğunda, SABAH'ın TOBB Başkanı'nı arayıp aramadığı anlaşılmıyor. Ekonomi servisi, Hisarcıklıoğlu ile temasa geçilip geçilmediğini de yazmamıştı . Velev ki, Karamuk'u aradım ve bana Hisarcıklıoğlu'yla temasa geçildiğini belirtti. Yorumum değişir miydi? Bana göre hayır.
Ama Karamuk'u dinleyince hak verdim.
Bana vereceği cevapla okurlar servisin görevini yerine getirdiğini anlayacaktı. O sayfalardaki eksiklik, belki böyle giderilecekti.
Bunu kabul ettim ve paylaştım. Kendisini aramalıydım.
Karamuk da bu köşede şu görüşünü sizlerle paylaşmamı istedi. Notu şu: "Okur Temsilcisi Yavuz Baydar'la geçen hafta küçük bir tartışmamız oldu. Konu köşelere yansıyınca sanırım medya çevresinde gereğinden fazla da ilgi gördü. Baydar'la hafta ortasında oturduk yemek yedik. Her zaman olduğu gibi kibar bir dille derdini anlattı. Ve yemek sonunda fark ettik ki aramızdaki sorunun temelinde bir iletişim eksikliği var. Bundan sonra birbirimizle daha sıkı diyalog kurma kararı aldık. Sanıyorum bu diyalog hem bizim hem de gazete açısından kazandırıcı bir iletişim olacak. Baydar yemek sırasında bana haberlerin içinde, (tabii ki gerekli durumlarda), 'bu kişiyi aradık ama cevap vermedi' notunu -ya da bir benzerini- koymamızın yararlı olabileceğini anlattı. Ben kendisine yaptığımız haberlerde, konunun taraflarına her zaman söz hakkı verdiğimizi söyledim. Aramızda tartışmaya neden olan TOBB haberlerinde de durumun farklı olmadığını belirttim. Ama şu konuda hemfikir kaldık: Karşı taraf konuşmaktan çekinip cevap vermiyorsa da haberde bunu bir not olarak belirtmek, yararımıza olacak. Zaten, başta Anglosakson basını olmak üzere dünyanın birçok yerinde medyanın dili, bizim Türkiye'de alışageldiğimizin dışında, farklı. Bu tip üslup detaylarına daha çok dikkat ediliyor. Sanıyorum sadece ekonomi sayfaları değil, Sabah'taki tüm haberlerin bu şekilde yazılması gazetemizin kalitesini artıracak. Öte yandan Baydar'ın yaptığımız TOBB haberlerinin içeriğine bir itirazı olmadığını ve gazetecilikteki başarımızı takdir ederek, benim ve muhabirlerimin hakkımızı teslim ettiğini belirtmeliyim, ayrıca bu haberlerin gazetemize yaklaşık 4 bin traj kazandırdığını da eklemeliyim."
Karamuk'un notunda paylaştığı kararı da gazetecilik ilkeleri adına doğru adım hanesine yazmak gerekir. Hakkaniyet ve açıklık esastır. Habercilik kimseyi haksızlık üzerinden yaralamamalı.
Bu köşede de aynı ilkeye uyulmaya gayret ediliyor. Ancak bu köşenin işlevi ayrı: Eleştiri oklarını içeri yöneltiyor, samimi ve açık sözlü olmaya çalışıyor. Herkes hata yapabilir, önemli olan okurun önünde samimiyetle vicdanları muhasebeye çekebilmek; doğruları bulabilmek. Bu köşenin derdi üzüm yemek. bağcı dövmek değil.
Ombudsman gazetenin vicdanı olduğu ölçüde iyi iş yapar, okurda kabul görür.
Bu noktada beni üzen, gazetede eleştiriye maruz kalan her kim olursa olsun, haksızlığa uğradığında, ona daima açık olan bu köşe yerine başka mecraları kullanması.
Türkiye'de faal olan üç okur temsilcisi (Sabah, Hürrriyet, Milliyet) gerçekten çok zor bir iş yapıyor. Ombudsman, yaptığı iş gereği, gazetecilerin sevdiği bir kişi değil.
Kovana çomak sokan, çelme takmayan, sadece iyi niyetle eksiklere ışık tutan biri.
Eğer mesele habercilikte kalite, ahlaki duruş ve vicdani tutum ise, onun faaliyet alanı sağlam olmak zorunda.
Her gazetede ombudsmanları destekleyen meslektaşlar da var, yaptıklarını beğenmeyenler hatta istemeyenler de. Üç gazetede de tecrübe gösterdi ki, özellikle köşe sahibi gazetecilerden bazıları, eleştirildiklerinde 'aman beni okurla muhatap etme' derken, eleştirilince köşelerini gazetenin vicdanı olan ombudsman köşesine karşı silah gibi kullanmaktan çekinmiyorlar.
Yöntem olarak bunun hiç doğru olmadığını söylemek zorundayım. Okur gözünde bu tür ihtilaflar ve 'hakeme meydan okumalar' olumlu sonuç vermiyor; sadece gazetenin itibarını zedeliyor, kendilerine ve kuruma zarar veriyor. Hiç kimse kusursuz değil. Önemli olan doğru iletişim, sağduyu, eleştiriye açıklık.
Özeleştiri rahat, dürüst ve sürekli olduğu ölçüde okurlarımızın gazeteciliğe güveni de artıyor.