Okurlarımız biliyor ki, gazetecilik dediğimiz bu meslekte hassas antenler ve iletişim kanalları esastır. Bunun güzel bir örneği Cem Uzan haberiyle onlara yaşatıldı. Uzan'ın kaçtığı ülkenin neresi olduğu belli olunca, yapılması gereken, Abdurrahman Şimşek'in yaptığı gibi, dikkat, inat ve sabırla labirentin doğru hatlarını takip etmek, yılmamaktı. Başarıya atılan imza bunun sonucudur.
23 Ekim Cuma günü, Türkiye bir başka haberle sarsıldı.
Genelkurmay Başkanı'nın "kâğıt parçası" dediği, "İrticayla Mücadele Eylem Planı" adlı belgenin, uzun bir şüphe ve belirsizlik aralığından sonra, savcılığa gönderildiği ve orijinal olduğunun belirlendiği anlaşıldı. Kabullenemediği bir kesim demokrasi yanlısı basını "yandaş medya" diye niteleyerek kendisini "asker yandaşı" konuma yerleştiren bazı gazetecilerin iddilarının tersine haberi ilk veren CNN Türk kanalı olmuştu. Buna bazı gazeteler meslek saygısından ötürü itibar etti, bazıları etmedi.
Bir yanda "fikri takip", öte yanda "inkârcılık" ortaya çıktı.
SABAH, ilk kesimde yer aldı.
Ancak, ülke gündemini sarsacağı daha ilk andan belli olan bu gelişmeye hak ettiği yer ilk günlerde acaba verildi mi?
Okur beklentileri açısından buna gönül rahatlığıyla "evet" demek güç.
SABAH, adli haberlerde öncülük edecek kadar güçlü bir kaynak ağına ve o denli hassas bir muhabir ekibine sahip.
O ekibin daha ilk andan itibaren gelişmeye asılacağına dair bir şüphem yok.
Daha sonra yaptığımız sohbetler de kanaatimi doğruluyor.
Sunuma bakıldığında, gazetenin 24-26 Ekim sayılarında bir "çekingenlik" göze çarpıyor. SABAH, yarıştaki en büyük rakibi Hürriyet'in gerisinde kalmamalıydı.
Neyse ki durum Salı gününden itibaren düzeldi ve bu hayati gelişmeyi izlemede aradaki mesafe kapatıldı.