Tam şu sıralarda yine çok sözü edilmeye başlandı.
Empatiye ihtiyacımız varmış! Kendimizi bir başkasının yerine koymaya, karşındaki anlamaya, azıcık da olsa "duygudaşlık" yapmaya yani...
Ama nasıl olacak!
Kimse kendini yere göğe koyamıyor, başkasının yerine nasıl koyacak da onu anlayacak?
Yine de tam zamanıdır, ayaklarımızı yere basmanın!
"Empati"ye kadar gitmeye dahi gerek yok!
"Merhamet" ve "tahammül" kültürünü geri çağırmakla başlayabiliriz.
***
Sevgilerimizin filizlendiği yer nefretlerimizse...
O pek esprili zekâmızın boyu vicdanımızın boyunu çoktan aşmışsa...
İlkokul ezberlerimize dayanarak
ezber bozulamayacağını ve sürekli birbirimize bağırarak anlaşamayacağımızı göremiyorsak...
Bir patırtı çıktığında önünü arkasını düşünmeden, sağını solunu görmeden hemen saf tutuluyorsa...
Her güzel şey kısa sürüyor ama çirkinlik olduğu yerde kazık çakıyorsa...
Ve eğer içimizde
aşk yoksa şu kadarcık...
"
Değmez bu yangın yeri" durmadan itişip kakışmaya; vallahi değmez!
***
Yine diyorlar ki...
Birbirimizi keşke biraz olsun anlasaymışız!
Haklılar! Keşke!
Aslına bakarsanız, bugüne kalmamalıydı! Bu kadar zorlaşmamalıydı!
Birbirimizi anlayabilirdik!
Bıraktım siyaseti;
işi gücü, arkadaşlığı bile maç havasına sokmasaydık...
En sıradan meseleleri bile "
ben kazandım, sen kaybettin!" davasına çevirmeseydik...
Bu kadar çok konuşup tartışmak yerine biraz da
dinleseydik...
Bu imkânın hâlâ var olduğuna inanmak istiyorum.
Belki tam zamanıdır birbirimizi anlamaya başlamanın.
Sokakta büyüyen çocuklar bilirler bunu;
önce sıkı bir kavga etmeden sağlam arkadaşlıklar kurulmaz.