Zor ve uzun geçecek bir günün öğle vakti yazıyorum bu satırları. Dün yani...
Siz şimdi bu satırları okurken öyle şeyler yaşanmış olabilir ki, burada dile getirdiğim duygular bir an için bile olsa, size anlamlı gelmeyebilir.
Ama ne yalan söyleyeyim...
Sokaklar bir parça sükuna kavuşmadan oturup tahliller yapmak içimden gelmiyor.
"Yaşasın barış!" diyerek sevinmiştik ya...
35 yıldır akan kanın duracağı, kimsenin biteceğine inanmadığı bir çatışmanın nihayet sonlanacağı umuduyla girmiştik ilkbahara hani...
Üstelik hızla köprüler kurulmuş ve epey yol alınmıştı.
Şimdi de bir başka savaşın; bir başka iç çatışmanın tohumları atılıyor.
Ne kahredici bir toplumsal kısır döngüdür bu Yarabbim!
Hatalar hataları kovalıyor.
Basiretsizlikler ard arda geliyor.
Ve yaşamasını canı gönülden istediğimiz ne varsa, bütün ölümcül güçler bir anda onun yakasına yapışıyor.
***
1 Haziran'dan beri bilgi kirliliğine yol açan mesajları sabah akşam çoğaltan,
iyilik yapıyorum sanarak kendi mesajlarıyla ortalığı velveleye veren bir gazeteci arkadaşım...
Dün sabah şöyle bir tweet attı...
"
İç savaşa mı gidiyoruz? Çok üzülüyorum. Çocuklarımıza yazık!"
"
Günaydın!" diye bir cevap yazacaktım ama...
Sonra düşündüm; o tweet'teki
üzüntü ifadesi insanca bir
çığlıktı! O kadar!
Yoksa öyle hesaplı, öyle antrenmanlı "
oyun"ların içinden geçiyoruz ki, ne o meslektaşımın ne de benzerlerinin henüz
ayıldığı falan yok! Çatışma ruhu hâlâ hepsini büyülemeyi sürdürüyor.
(Bizim dünkü manşetteki "Günaydın Gezi" ifadesi de aynı derecede sert bir ironiydi! Kimse böyle uyanmıyor, sadece birbirimizin canını acıtmakla kalıyoruz!)
***
Hikmetin derinliklerinden ilham alan kitaplarını her zaman büyük bir ilgiyle okuduğum
A. Ali Ural dün "
Birbirinin sevgisinden şüphe duyan sevgililere benziyoruz. İçimize düşen kurdu besleyecek ne çok şey var. Ne çok sebep, karşımızdakinden uzaklaşmak için" diye yazmıştı.
Ve şunu da eklemişti.
"
Güven tazelemek için söylenen sözler bile yeni yaralar açabiliyor. Yaralar uçuruma dönüşmemeli. Uçurum hakemlik yapamaz. Uçurum gözlerimizden öpemez. Sarılamaz bize.
Ah! Bir görsek küslüğümüzden kimin kârlı çıkacağını!"
***
Bundan sonra ne olacak?
Bu ülke çok şey gördü. Ne badirelerden, ne zorlu tezgâhlardan geçti. Bunu da geçer, inşallah!
Ama şu noktada kendimizi aldatmayalım.
Komşuyu komşuya, akrabayı akrabaya küs kılacak kadar sert bir süreç bu.
O yüzden yeni ve
acil bir barış politikasına ihtiyacımız var.
Barış diline, barış atmosferine ihtiyacımız var.
Zararın neresinden dönsek, kazançtır.
Ne yapıp edip bir yolunu bulmalıyız!