CHP 29 Mart'ta 45 seçim bölgesinde önseçime gitti. Kılıçdaroğlu'nun da İzmir 2. Bölge'de yarıştığı önseçim, "Bakın, Genel Başkanımız bile sandığa gidiyor, nasıl bir demokrasi, nasıl bir irade" tamtamlarıyla ilan edildi.
Ben de merak ediyorum, "nasıl bir demokrasi" hakikaten... İstanbul 1. Bölge, CHP'nin güçlü olduğu seçim bölgelerinden en önemlisi. Bakın, orada 98 bin küsur üyesi var partinin. Ortalama 100 bin üye! Yarışan 200'e yakın aday adayı mevcut. Genel Merkez'in önseçim kararını alması ile önseçimin yapılması arasında iki ay bile yok. Genel Merkez'in aday adaylarına o bir buçuk ay içinde "üyelere kendini tanıtabileceğin alan" dedikleri bir mecra bile yok, tam bir keşmekeş.
Parası olanın milyonlarca TL'lik seçim kampanyası yürüttüğü, parası olmayanın az kapı çalabildiği bir seçim sisteminin adı demokrasi olmuş demek ki. CHP'li arkadaşlarımla konuştuğumda, "Günde en az 100 mesaj alıyoruz aday adaylarından. Artık hiçbirini okuyamıyoruz" diye şikâyet ediyorlardı. Adamların kendini tanıtabileceği başka bir imkân yok ki!
CHP Genel Merkezi koca koca seçim zamanlarında bile adaylarını bir ay önceden ilan ederek, "Kazan, kazanabiliyorsan" diye örgütle alay edip, başarısızlığı da örgüte yüklemeyi iyi bilen bir yönetim halini aldı çoktan zaten. Önseçimi mi umursayacak?
Önseçimde örgütün seçtiği isimler bir yana, kontenjandan getirdiği isimlerle de başarısızlığı yakalayınca, "örgüte sorduk, suç artık bizim mi" aymazlığına sarılacaklar. Hepiniz benim gibi gayet iyi biliyorsunuz bunu.
"Örgüt iradesi" dedikleri meseleye de değinmeden geçmeyelim. Allah aşkına, Barış Yarkadaş mı örgüt iradesi? Yarkadaş partiye "adaylık için gelenlere" küfretmiyor muydu bugüne kadar? Şimdi kendisi de öyle oldu. Eren Erdem mi CHP'liymiş? Demek ki, CHP tabanının tercihlerinden şunu anlıyoruz: 42 yıl milletvekilliği yapan ve önseçimde kullandığı oyu geçersiz olan Deniz Baykal, sandıktan 1. çıkamıyorsa... Yıllarca genel sekreterlik yapan ve örgüte "korku salan" Önder Sav, sandığa gömülüyorsa... Siyasete "mafyöz tipi örgütlenme" literatürünü kazandıran Sarıgül balonu Aykut Erdoğdu karşısında çoktan sönmüşse... CHP'nin ekseninin kaydığını iddia eden ulusalcı kanadın simge isimlerinden Şevki Kulkuloğlu sandıkta sonuncu çıkıyorsa... Girdiği polemiklerden siyasi kültürünün ne kadar eksik olduğunu hepimizin bildiği Aylin Nazlıaka "milletvekili maaşından çok çok daha fazlasını" kampanyaya aktardığında oyları kapıyorsa... Nükleer enerjiyi savunduğu için partide tepki gören ve daha önce benim de yazdığım ve parti içinde de çok tartışıldığını bildiğim yolsuzluk iddialarıyla sallanan Hasan Ören, dün "O çocuk kontenjandan geldi, partili değil" dediği Özgür Özel'in birinciliğine karşın sandıkta 8. olabiliyorsa... Battal İlgezdi'nin karısı ilk kez giriştiği siyasi maratonda (hiç etik bulmadığım bir şekilde) 25 bin küsur oy alarak birinci çıkıyorsa...
Bunun sebepleri açıkça ortada. Birincisi; Zonguldak'taki eğilim yoklamasından da anladığımız ve önseçimlerde de şahit olduğumuz kadarıyla seçimin kazananı sermaye oldu. Halk TV'nin haksız rekabetle şişirdiği aday adayları örgütte karşılık buldu. (Genel Merkez o kadar siyaseten yetersiz isimleri örgüte kontenjandan dayattı ki, iki kelime edebilen herkese oy verdi partililer). Örgüt ulusalcı söylemlerin arkasında statükoculuk yapanlara prim vermediğini ve genç isimlerle yürümek istediğini söyledi ve heyecanlandı.
Siz Demirel kontenjanları, TÜSİAD kontenjanları dayatıldığında görün "demokrasi" heyecanını. Bakalım bu kez örgüt sesini çıkaracak mı? Yoksa "bizim ağzımıza bal çalındı, seçim var susalım yine" mi diyecek?
Kontenjandan koyulan her bir kişinin, önseçime giren her bir aday adayının hakkını yediği sisteme demokrasi demiyorlar bizim buralarda. Sizin oralarda ne diyorlar?