İstanbul Erkek Lisesi'nde yaşanan skandalla ilgili haberi ilk duyduğumda ben de ayağa zıpladım!
Çocukluğunun en güzel yılları SBS denilen abuk bir sınav sistemi nedeniyle adeta işkenceye dönüşmüş bir öğrencinin annesi, velisi olarak deliye döndüm!
Son 3 yıl boyunca girmiş olduğu sınavlarda soruların neredeyse tümüne yakınını doğru bilmek zorunda olan çocukların kabul edildiği Türkiye'nin en köklü okullarından biri olan bir liseye sınavsız, puansız bir çocuğun kabul edilmesine elbette ki isyan ettim.
İnanamadım!
Hemen telefona sarıldım. Günlerdir zaten bu mesele sebebiyle epeyce başı ağrıyan İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Muammer Yıldız'a, "merhaba" dedikten sonra da bir güzel içimdekini döktüm.
"Müdürüm... Aynı sistemle öğrenci alan dünya pahası özel bir okula çocuğunu kaydettirmek için bile anaların, babaların kılı kırk yardığı, parası cebinde bir halde okulların kapılarında bekletildiği bir düzende böyle bir skandalın bir devlet lisesinde yaşanmasına nasıl izin verdiniz? Bu alenen adaletsizlik! Alenen kayırmacılık, torpil! Söyleyin bana lütfen. Neden bu ayrıcalık? Neden?" dedim...
Sağ olsun. Sözümü kesmeden sonuna kadar dinledi Muammer Bey. Sonra da, "Herkes gibi siz de yanılıyorsunuz! İnanın burada kimseye bir kayırmacılık, ayrımcılık, torpil filan yapılmadı!" diye başlayıp olayın iç yüzünü anlatmaya başladı.
"Bu nakil ilk kez yapılan bir uygulama değil. Salt 2011-2012 eğitim öğretim yılında Kabataş Erkek Lisesi, Kadıköy Anadolu Lisesi, Cağaloğlu Anadolu Lisesi, Vefa Lisesi, Pertevniyal Lisesi, Adnan Menderes Anadolu Lisesi, Hüseyin Avni Sözen Anadolu Lisesi ve diğer Anadolu liselerine, puan ve kontenjan şartı aranmaksızın 78 öğrenci kaydedilmiş bu maddeye göre. Sizler mevzuatı bilmediğiniz için haklı olarak bunu bir torpil ya da kayırmacılık olarak değerlendiriyorsunuz ama öyle değil! Bakın. Çocuğu ABD'de okuyan ancak kesin dönüş yapmak isteyen bir vatandaş öğrenim için İstanbul Erkek Lisesi'ni tercih ediyorsa, siz diyemezsiniz o veliye 'kusura bakmayın. Orası olmaz!' Herkes bilmeli ki, ben ya da başka bir yönetici değil, mevzuat buna olanak sağlıyor. Üstelik de eski bir mevzuat!"
Uzun uzun anlattı konunun detaylarını. Söz konusu mevzuatı, hangi maddede yazılı olduğunu falan aktardı.
Sonra da bana dönüp, "Allah aşkınıza söyleyin. Şimdi sizin böyle bir hakkınız olsa idi, siz bu hakkı kullanmayacak mıydınız bir anne olarak?" diye sordu.
Düşündüm üzerine. "Valla dürüst olmak gerekirse herhalde kullanırdım" deyip, ekledim ama hemen ardından;
"Şimdi o veli ABD'de yaşadığı için SBS denilen bu abidik gubidik sistemin hem çocukları, hem de velileri nasıl yıprattığını, nasıl çileden çıkarttığını bilmeyebilir! Farkında olmayabilir! Bu çok normal. Çünkü bu çileyi ancak çeken bilir! Ben onun yerinde olsam, İstanbul Lisesi'ndeki veliler, öğrenciler ve öğretmenler neden böyle acı acı bağırıyor, neden öfkeyle sokaklara dökülüyor oturup sorgulardım. Kullanırdım hakkımı ama durumun vahametini kavradıktan sonra da yani farkında olmadan, milyonlarca çocuğun emeğine haksızlık yaptığımı görünce de muhakkak geri adım atardım! Ve çocuğumu bir saniye bile tutmadan o okuldan çekip alırdım! Bence o velinin yapması gereken de budur! İşi uzatmadan, kendi ismini daha fazla tartıştırmadan o okuldan geri çekilmek ve çocuğun mutlu olacağı, sevgi göreceği, dışlanmayacağı özel ve güzel bir okula hemen naklini almaktır!"