Çağlayan'daki yeni adliye binasında tanık olduğum olay neticesinde kaleme aldığım, "Ne demek, avukatın üstü aranamaz!" yazısı avukatları epeyce kızdırmış.
Yazıya itiraz edenlerden biri de Avukat Murat Aksu'ydu.
Söze, "Çok şaşırttın. Bir dostun olarak sana çok kırıldım" diyerek başladı.
Sonra da hemen hemen tüm avukatların ortak kullandığı argümanlarla ardı ardına eleştirilerini sıraladı:
"Söz konusu yasa, bir avukatın yargılamadaki görevini etkin ve savunmanın gizliliğine, kutsallığına uygun şekilde yapabilmesine olanak sağlıyor. Yargıda, hâkim- savcı ne ise avukat da odur! Onların maaşlarını devletten, bizlerin ise özelden kazanıyor olması ise tek farkımızdır!"
Samimiyetle itiraf ediyorum ki, bugünkü yazımda, "Pardon! Affedin!" deyip yazdıklarımın üzerine kalp kırgınlığı yaşayan avukatlarımızın gönlünü almayı çok isterdim.
Ama yapamıyorum.
Çünkü yüzde yüz haklı olduğuma inanıyorum.
Bir kere ortada acayip bir paradoks, daha doğrusu karışıklık var.
Tamam 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 58. Maddesi'nin 1. Fıkrasında avukatlara üst aramasının kesinlikle yapılamayacağı çok net biçimde ifade ediliyor. Ama 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nun 9. maddesinde yer alan ifadeler de orada yazılanları kaldırıp çöpe atıyor!
Ne diyor kanun:
"Polis, tehlikenin önlenmesi veya bertaraf edilmesi amacıyla güvenliğini sağladığı bina ve tesislere gelenlerin; herhangi bir emir veya karar olmasına bakılmaksızın, üstünü, aracını ve eşyasını teknik cihazlarla, gerektiğinde el ile kontrol etmeye ve aramaya yetkilidir. Bu yerlere girmek isteyenler kimliklerini sorulmaksızın ibraz etmek zorundadırlar!"
Devamında, 7. fıkrasında da aynen şu yazıyor: "Bu kapsamda, tehlikenin önlenmesi veya bertaraf edilmesi için kontrol edilen veya arananın ve toplumun emniyeti söz konusu olduğundan, bu kişilerin unvan, sıfat ya da görevleriyle ilgili özel kanunlarındaki özel yargılama ve soruşturmalara ilişkin usul hükümleri, tamamen önleyici ve koruyucu nitelikteki bu işlemin uygulanması bakımından dikkate alınmayacaktır!"
Şimdi... Beni cahillikle, okuduğunu anlamamakla, "mahalle ağzıyla" yazı yazmakla filan suçlayan avukat arkadaşlar bir zahmet aşağıdaki şu soruma cevap verebilir mi?
"Pardon ama iki kanun maddesi de kabak gibi ortadayken, siz nasıl kanunen böyle bir hakka sahip olduğunuzu iddia edebiliyorsunuz ki?"
O gün gördüm ki Çağlayan'da uygulanan husus bir arama filan değil zaten. Önleyici bir güvenlik tedbiri.
Güvenlik diyor ki avukata; "Lütfen çantanızı x-Ray cihazına koyun!"
Avukat da: "Hayır koymam! Benim bu kapıdan elimi kolumu sallayarak geçmeye yasal hakkım var!"
O diyor ki "Hayır! koyacaksınız!", öbürü diyor ki; "Koymayacağım!"
Ortalık birbirine giriyor ondan sonra.
Gereksiz bir tartışma...
Oysa kanun bu konuda da çok açık!
5188 sayılı Özel Güvenlik Yasası'nın 7/A bendi, özel güvenlikçilere de, koruma ve güvenliği sağladıkları alanlara girmek isteyenleri duyarlı kapıdan geçirme, bu kişilerin üstlerini dedektörle arama, eşyalarını x-Ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirme yetkisi veriyor.
Ne olur yani avukatlar da her vatandaş gibi kapıdan içeri girerken elindeki çantayı, cep telefonunu, bozuk paraları filan X-Ray cihazından geçirse?
Eksilirler mi?
Bu arada, "Gerekli olduğunda bir üst araması yapılabilmeli" derken, "Avukatların çantalarındaki belgelerine bakılsın, varsa ellerinde cd'leri filan incelensin" demiyorum!
Bunu demek, "kendi ayağına kurşun sıkmak" gibi bir şeydir bir gazeteci için.
Eee çünkü biz de bir ton gizli belgeyle, fotoğrafla geziyoruz memlekette.
Kırk yere girip çıkıyoruz.
Her girip çıktığımız yerde de, varsa o güvenlik kurallarına harfi harfine uyuyoruz.
Bazen çok enteresan şeyler de yaşıyoruz. Kapıdaki kişi seni tanıyorsa ve hele bir de gıcıksa eyvah, eyvah durumları çıkıyor ortaya.
Resmen burnundan getiriyor.
Elinden gelse donuna kadar filan soymak istiyor!
Ne yapalım yani şimdi?
"Haberin kutsallığı, gizliliği ve kaynağının mutlak korunması, gazeteciliğin itibarı var" deyip biz de mi gazetecilere imtiyaz sağlayan bir yasa çıkartılmasını isteyelim?
Biz de mi özel kanunlara, maddelerine, fıkralarına sırtımızı dayayıp, "Gazeteci a-ra-na-mazzzzzz!" diye bas bas bağıralım meydanlarda filan!