PKK-MİT Oslo görüşmelerinin kaydı kamuoyunun gündemine bomba gibi düştü. Elbette ki düşen bu bomba barışa her daim düşman olduğu bilinen çevrelerin epeyce bir ağzını sulandırdı. 30 küsur yıldan beri süren bu savaş dolayısıyla dökülen kandan beslenmeye alışkın o bildik "vampirler" hiççç şaşırtmadı.
Kimi kendilerinden beklenen başlıklarla süslediler gazetelerinin manşetlerini.
Ve utanmadan ve umarsızca AKP Hükümeti'ni katillerle işbirliği yapan birer hain olmakla itham ettiler.
Kimi siyasetçi ise "devletin bir gizlilik ilkesinin de olması gerekliliği" bilincinden yoksun bir halde atladı, mal bulmuş mağrip misali söz konusu görüşme kayıtlarının üzerine. Ötesini berisini düşünmeden, sözlerin nerelere varacağını hesap etmeden...
Ama bu sığ, çocukça politikalarıyla halkın gözünde her geçen gün değer kaybetmeye mahkûm siyasetçiler de, gençlerin kanından beslenmeyi kendine iş edinmiş o zevzek kalemler de büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar.
Çünkü çok farklı bir tablo çıktı karşılarına.
Çok şükür ki, aklı ve vicdanıyla hareket eden her yurttaş, PKK ile devletin resmi heyetinin yaptığı bu görüşmelerin tek amacının bu savaşın bir an evvel sonlandırılması olduğunu kavradı.
Hükümete muhalefet olduğunu bildiğimiz birçok kalem bile, bu görüşmelerin ülkenin birliği ve dirliği için son derece gerekli olduğunu söyledi.
Gerçekten de öyle!
Muhakeme yapma kabiliyeti olan hiç kimse MİT yetkililerini yaptığı bu görüşmelerden dolayı suçlayamaz.
Onların hain, bölücü ya da işbirlikçi olduğunu söyleyemez.
Bir vatansever o görüşmeleri yapan başta başkanı Hakan Fidan olmak üzere bütün Milli İstihbarat Teşkilatı'nı ayakta alkışlar ancak!
Tabii bu arada MİT yetkililerini, "barış için çözüm" arayışlarına sokan, bu yönde politika izlemelerini sağlayan Başbakan Tayyip Erdoğan'ın da son derece onurlu ve haysiyetli bir duruş sergilediğini söylemem gerekiyor.
Kamuoyuna yansıyan bu görüşmeler aslında iyi bir şey yapmıştır.
Onun, "lafta ve rafta" diyerek burun kıvrılan, "Demokratik Açılım" projesinin hiç de öyle olmadığını ispat etmiştir.
Başbakanın, projesinde ne kadar samimi ve içten olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştır.
Son sözüm; 30 yıldan beri süren bu savaşın silahla, askeri yollarla, şiddetle çözülemeyeceğini kavrayan Erdoğan gerçek bir lider gibi davranıp ciddi bir siyasal risk almıştır. Ama aldığı bu riskle de adını altın harflerle yazdırmıştır, tarihin sayfalarına...
Eğer Başbakan Erdoğan attığı o kararlı adımları devam ettirir, barış için mutlak çözüm yolu olan PKK ile müzakereleri sürdürürse, ileride bugün siyaset sahnesinde olanların adı dahi anılmazken, onun adı, Nobel Barış Ödülü'ne layık görülen Güney Afrika devletinin eski başkanı De Clerk gibi "barışa çözüm arayan lider" ibaresiyle anılacaktır hep.
Eğer Başbakan bugün olduğu yerde durmaya devam ederse...
Eminim tarih onu şöyle yazacak: "30 yıl süren kanlı bir savaşı bitirmek için çok spesifik ve radikal kararlar aldı. Meselenin topla, tüfekle çözülemeyeceğine olan inancıyla hareket etti. PKK ile devletin masaya oturmasını sağladı. Kendisini, 'Bölücü, hain' ilan edenlerin hepsine kulaklarını tıkadı. Korkmadı. Yılmadı.
Ve sonunda başarıya ulaştı ve Türkiye'de yıllarca süren iç savaşın, siyaset yollarını kullanarak bitmesini sağladı!"