Geçen Olimpiyat'ın Şampiyonu Çin'i nefes bile aldırmadan ezerek yenen Kadın Voleybol Milli Takımı'mızı İtalya önünde tanıyamadım..
Yani her şey bu kadar mı tersine, bu kadar mı yanlış olur!.
Doğru.. Bence de İtalya, Çin'den iyi bir takım.. Sadece ilk sette zorlanıp Rusları 3-0 yendi onlar da.. Bizim gibi son sette 10 set sayısı kazanarak..
Ama bizim bu kadar kötü olmamız ve bu kadar yanlış oynamamızı bekler miydiniz?.
Tamam Çin maçının efsane oyuncusu Ebrar maça çok kötü başladı. Koçun onu kenara alması normaldi. Ama dakikalar ilerledikçe görüldü ki, İtalya fevkalade dinamik, fizik gücü çok yüksek ve çok iyi savunma yapan bir takım.. Afrika ya da Brezilya asıllı mıdır bilmiyorum, iki devşirme oyuncuları, bizim smaçör dediğimize "digger" diyen İngilizlerin tabiri ile tam gömücü.. Digger, "gömücü" demek..
Bizdeki tek gömücü de Ebrar.. Yani Ebrar olmadı, hücumda İtalyanlar 10 okka daha ağırlar..
Yani Ebrar'ı kenarda unutmak intihar. Onu ısrarla ve inatla oynatıp kazanmak gerek. Kenarda az dinlendirip oyunda ve sıcak tutmak şart.. Ebrar vurdukça coşan bir tip çünkü..
Ne yazık ki, Guidetti koçumuz bunu bir türlü göremedi. İtalyanların sayı vererek kaybettikleri seti yanlış yorumladı herhalde.. Aynen öyle.. O seti biz almadık. İtalyanların yaptıkları hata sonucu verdikleri sayılar başrolü oynadı, 25'e ulaşmamızda..
Takımda bir tek Kaptan Eda müthişti. Hem oyunu, hem oyun zekâsı, hem de bitmez tükenmez hırsı ve inadı ile.. "2 Eda'mız olsa sonuç belki de değişirdi"..
Guidetti, mola almayı da bilmiyor sanki.. İtalyan koç, biz hızlanır hızlanmaz oyunu keserken, bizimki, "İş işten geçene dek" bekledi hep, "Mola" demek için..
Ben bu kadar kötü bir Guidetti görmedim bugüne dek..
Bir maç kaybettik, o kadar.. Daha üç maçımız var.
Biri gurubun en zayıf takımı, bugüne dek set alamayan Arjantin'le. Ötekiler, bugün gurupta lider durumdaki Amerika ve İtalya'ya 3-0 yenilen 4. durumdaki Rusya ile.. Biz ikinci maçlar sonunda, üçüncü durumdayız ve çeyrek finale yükselmemiz için ilk 4'te kalmamız yeterli. Bu da hiç zor görünmüyor. 3-0 yendiğimiz Çin'in bizi geçip ilk 4'e girmesi mucize olur.. Onun için biz kendimize dönelim..
Koç Guidetti ve teknik yardımcılarının yapacağı şey, Çin ve İtalya maçlarını iyi analiz etmek ve nerde doğruları yaptığımızı, nerde hatalara, hem de fahiş hatalarla boğulduğumuzu tespit etmek..
Bunu yaparsa, ben hâlâ önümüzün açık olduğunu düşünüyorum.
***
BURAK ELMAS, TERİM'E TESLİM OLDU AMA...
Ben üye olduğum zaman, yani 80'li yıllarda, Galatasaray'da kesin bir kural vardı..
"Transferi yönetim yapar ve hazırladığı kadroyu teknik direktöre teslim eder.. Teknik direktör sadece fikir verir, ötesine karışmaz."
Aptal transferlerle kulübün boğazına kadar borca batmasına, yığınla transfer yapıp takımın 30-40 kişilik kadrolara boğulmasına bu kural engel oldu, yıllarca..
Ne var ki Özhan Başkan'dan itibaren bu çok önemli ve "Galatasaray'ı Galatasaray yapan" ilke unutuldu.
Özhan Başkan, seçimi kazanmasına sebep olduğunu düşündüğü Fatih Terim'e uydu. O ne derse yapmaya başladı.
Terim büyük borçlar getiren yığınla transfer yaptı, ama hiçbiri işe yaramadı.
Kongre bu rezilliklere göz yumdu..
Ben de "Bu kongrenin üyesi olmak artık bana gurur vermiyor" dedim ve Galatasaray'dan istifa ettim..
Galatasaray yönetimlerini resmen kontrol etmeye başlayan Fatih Hocam, medyayı da bir şekilde avucunun içine almaya başladı. Aleyhine haberler yayınlanmıyor, pek az yazar onu eleştirmeye cesaret edebiliyordu.
Galatasaray gerek maddi, gerek sportif çökerken, kelimenin tam anlamıyla Terimspor'a dönüyordu.. Ve döndü de..
Güya Galatasaray'ı borç felaketinden kurtarmak, eskisi gibi ilkeler ve disiplinler kulübü yapmak vaadi ile seçimi kazanan "genç" Başkan Burak Elmas, alenen ve resmen Fatih Terim'in emrine girdi.
"Hocamız ne derse yapıyoruz" demek için basın toplantısı düzenledi.
Terim de, Galatasaray'ı perişan eden eski kafasının değişmediğini gösteren transferlere başladı. Gene adı duyulmadık yabancılara kulübün zaten boş olan kesesine yeni borçlar ekleyecek milyonlarca dolar ya da euroları sokağa atmaya başladı.
Ne var ki, bu defa medya, eski medya değildi.. Terim'i eleştiren haberler manşetlere çıkıyor, en ağır eleştiren yazılar da bol bol yayınlanıyordu artık..
Gerçekleri nihayet korkusuz yazmaya başlayan bu medya ile Burak Elmas'ın da Fatih Terim'in de işi çok zor görünüyor..
Geçen haftadan bu işaret ettiğim yönde yazılmış iki yazıyı seçip sayfama aldım.
Fatih Terim'i aynen benim gibi çok seven Öcal Ağabeyim Türkiye'de cuma günü bir Terim yazısı kaleme aldı. Bu yazı nedense sadece dijital gazetede yayınlandı.
Bu yüzden gözlerden kaçmış olduğunu düşünüyorum. Terim dostu bir gazetecinin "Dost acı söyler" diye kaleme aldığı satırlar çok önemli.
Kenan Karcı kardeşimizin Akşam'da yazdığı analiz de, PSV maçı ardından yazılanların bence en güzellerinden biriydi.
Dilerim bu geceki formalite de olsa PSV rövanş maçı öncesi Fatih Hocam ikisini de okur ve anlamaya çalışır..
Çünkü önünde hem UEFA Kupası, hem de Süper Lig var..
***
Kenan Karcı/Akşam
BİZ 'BİTTİ' DEDİK, BİTMEDEN...
Önce Milli Takım, sonra Galatasaray...
Bu iki tabloyu karşınıza koyup, izlediğinizde ibretlik bir manzara var...
1- Statları yenilemek, transfer yapmak, sıkıştığında topu taca atmakla Türk futbolunun 'Çağdaş normlara' ulaşma ihtimali yok.
2- Sporda yaşanan teknolojik ve sosyolojik değişimin bizde zihinsel bir karşılığı ne yazık ki bulunmuyor.
3- Sözde değil, özde 'endüstrileşmiş' Avrupa futbolu karşısında Türk futbolu hâlâ 'kara sabanla çift süren tarım işçisi' durumunda.
4- 'Kurumsallaşacağız, çağdaşlaşacağız' nutuklarıyla işbaşına gelip, ilk icraat olarak yapılan harcamaları kamuoyundan gizleyen, harcama limitlerini delmek için türlü hilelere ve yan yollara sapan yöneticilerle;
5- Süper Lig'de 2 gol atıp, 2 defa manşetlere çıkınca kendini 'Ronaldo' zanneden ama Avrupa'da omzu yiyince 5 takla atıp yuvarlanırken de hüzünlü gözlerle hakeme bakan futbolcularla;
6- 'Her şeyin sorumlusu benim...' diye konuşmaya başlayıp, ama....'larla işin içinden sıyrılıp, ortadan kaybolan teknik adamlarla;
7- Her seferinde, "Yeniden yapılanma" diyerek '3 yıl isteyen' ama aradan yarım asır geçmesine rağmen hâlâ yerinde sayan 'üst egolarla' bu işler olmuyor.
Biliyorum diyecekler ki; "Bu bozuk yapı, üzerine sağlıklı düzen" kurulmuyor. İyi de 50 yıldır Türk futbolunun içinde aynı yüzler, aynı kişiler var. Bu bozuk yapıyı oluşturan kim?
Hatır gönül ilişkileriyle kulüplerin milyon dolarlarını eşe dosta dağıtıp, borç batağına sürükleyen kim?
Günlük başarı peşinde koşarken, tribüne oynayıp Türk futbolunun geleceğini harcayanlar yine 'daha daha fazla sürelerle' bunu düzelteceğini iddia edince inandırıcı durmuyor.
İşin en kötüsü de hata yapanlar, suçluyu hep dışarıda aradığı için, hatalarının farkında bile değil...
Yine de, "Biz bitti demeden bitmez"lerden, 'Bitti'lere geldiysek gelecek adına bir umudum var.
Evet bitti...
Deniz bitti, kumsal da bitti... Artık serap görmeyi bırakalım.
Çok sevdiğim güzel bir söz vardır,
"Mezarlıklar, vazgeçilmez olduğunu düşünenlerle doludur" diye...
Vazgeçilmeden, vazgeçmeyi ve alkışlarla gitmeyi bilmeli...
***
Öcal Uluç/Türkiye
KAPKARA FORMA... KAPKARA GECE... YA SORUMLU?..
Galatasaray'ın "çiçeği burnunda başkanı" Burak Elmas ile hocası Fatih Terim, "El ele ve gönül gönüle" Galatasaraylılara "Takımlarına giydirdikleri 'kapkara' formalara uyan 'kapkara' bir gece" yaşattılar; hem de "Ahı gitmiş vahı kalmış" bir PSV önünde; yazıklar olsun!..
Yeni Başkan Burak Elmas, "özürler dileyerek" seçim öncesi verdiği "transfer sözlerini tutamadığını" üzülerek söylerken, "kendine 'onu koruma görevi' yazan" Fatih Hoca 10 Temmuz'da ne diyordu; "10 tane transfer yapsak da PSV maçının garantisi yok!.."
Maçtan bir gün önce ise; "Ortak akılla hareket ediyor, üç yıllık bir projeksiyon düşünüyoruz. Sosyal medyada yapılanlardan da üzüntü duyuyoruz. Hangi takım olursa olsun, kimseden korkmuyoruz. Biz Galatasaray'ız, buradayız.
Umarım kazanan, iki maç sonunda turu atlayan biz oluruz!.." .......
"Üç yıllık yeni projeksiyon düşünüyoruz, Galatasaraylılar sabırlı olsun" diyen Fatih Hoca'm, sana soracaklardır, Galatasaraylılar:
"Kaç yıldır Galatasaray'ın başındasın, üç yıl daha istemeye ve 'Sabredin' demeye hakkın var mı? Bunca yıldır, bu takıma 'taç atmayı, geriye, hele hele kaleciye verilen pasların, üstelik önde hızla basan bir takıma karşı hiç ama hiç yapılmamasını mı öğretemedin de, üç yıllık projeksiyonda mı öğreteceksin? 1 dakika 36 saniyede yenilen golün başka bir izahı ve de şikâyet etmeye hakkın var mı?" Kendine bir sor; "Acaba, Türkiye'de 'kendi takımı taç atarken bunca gol yiyen, dahası, geri paslarda da bir o kadar gol yemekten geri kalmayan' bir başka takım var mı, Galatasaray'dan başka?.." Bak Hocam, PSV'den ve tarihinden bahsettin; "stadın soyunma odalarından çıkarken görülenlerden söz ediyorsun", insaf, Hoca'm, insaf; sanki Galatasaray'ın müzesine hiç gitmemiş gibisin; yazık...
Sen de biliyorsun ki, "bugünkü PSV ile" anlatmaya çalıştığın PSV arasında dağlar kadar fark var!
Senin takımın Süper Lig'i "şampiyon" Beşiktaş ile "puan puana bitirdi" ve "iki gollük bir fark ile" şampiyonluğu kaybetti.
PSV de "lig ikincisi" oldu ama birinci Ajax'ın 88 puanına karşı 72 puan alabilmişti, ancak. Dahası; "transfer piyasasında olan iki 'en iyi futbolcusu' da" takımda yoktu!..
Futbol bir yana, "Onlar koştu, topu alan soluğu Galatasaray kalesinde aldı, 4-5 defans oyuncumuzun ortasından geçip goller attılar" ne yazık ki, bizimkiler seyretti...
Attığımız gol dışında, doğru dürüst bir hücum yapamayan, rakip kaleciyi yere yatıramayan bir Galatasaray vardı sahada. "Özür dile Hocam", bir defa da özür dile, "Suç bende" de!..
Ve de... "üç yıllık projeksiyon" vaatleriyle de "kendine güldürme!..
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Her şeye 'Evet' demekten vazgeçin. Gerçek ve anlamlı yaşam 'Hayır' dediğiniz zaman başlar." Maxime Lagace
***
TEBESSÜM
- Her zaman gelir, ama hiç gelmez. Nedir?.
- Yarın!.