Yerin dibine sokmuştu, içerden, sözde gizli olması gereken bilgiler sızdırılan, üstüne bir de "Şöyle yazın" talimatı alan Fener medyası, Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz'in öfkeli isyanını..
"Az bile söyledi" dedim, perşembe gecesi aSpor'da.. Kayıtlar orda duruyor.. "Az bile.. Ben 1955'ten beri çıplak gözle, 57'den beri de gazeteci olarak Galatasaray'ı izliyorum. Bu kadar ruhsuz bir takım daha görmedim" dedim.
"Ben mesleğe başladığımda Beşiktaşlıydım aslında.. Ama Ankara deplasmanına gelen üç büyükleri üç gün boyu kamp otellerinde izlerken, Galatasaray'ın nasıl bir 'Aile' olduğunu gördüm.. Kendimi o ailenin içinde hissetmeye başladım" diye anlattım..
Bugün o kavram da kalmadı.. Adam yerde, kıvranıyor. Başında doktorlar, ambulans istiyorlar.
Şimdi hastanede, ameliyatlı yatıyor. O takım arkadaşını merak eden, "Ne oluyor" diye yanına giden yok..
Bu mudur "Takım olmak.. Aile olmak?!." Adam kendi kaptırdığı topun peşinde bile koşmuyor?.
Bu mudur, forma aşkı, sorumluluk duyusu..
Yardımlaşma yok.
Biri topu ayağına alınca sahaya bakın. Duran on Galatasaraylı göreceksiniz.
Kendini gösteren, pas tercihi yaratan yok. Geriye kaleciye atmayıp da ne yapacak adam?.
Bu rezil, bu ruhsuz, bu iğrenç futbolu oynadı durmadan Galatasaray.. Ve Başkan Mustafa Cengiz, nihayet dayanamadı ve patladı..
Patladı ne oldu?.
Mucize!.
Evet, aynen öyle..
"MU-Cİ-ZE!.."
Bu sene Galatasaray'ı bu kadar hırslı, bu kadar koşar, bu kadar mücadele eder gördünüz mü?.
Medyadaki Fener'in ve Galatasaray içindeki patronlarının kalemi görevini yüklenenler, "Mustafa Cengiz futbolcuları darmadağın etti ama, Fatih Terim toparladı" anlamında laflar gevelediler utanmadan..
Utanması eksik adamlar?.
Bugüne dek Mustafa Cengiz'in adı duyuldu mu?. Her şey Fatih Terim değil miydi?. Niye bu hallere düştü Galatasaray?.
Niye konuşmadı, etkileyemedi futbolcuları düne kadar?.
Niye Başkan konuşunca, o rezil, o ruhsuz, o sadece kendine oynayan takım gitti, yerine, sahada basmadık yer bırakmayan adamlar geldi?.
Bir soru daha.. Diskocuları ve disko âlemlerini söyledi diye Başkan'a sövdünüz. Peki niye hem de tam 7 eksiği varken, o diskocuları oynatmadı Fatih Terim bu defa?.
Ender Bilgin Müdürüm aSpor'da "Falcao, Muhammed" diye saymaya başladı.. "Yedi eksik" dedi.. "Ne olacak?." "Onlar varken ne oldu ki" dedim..
"Bakarsın bunların yerine oynayanlar, hırsları, gençlikleriyle koşarlar ve daha iyi olur.." Gördünüz Halil'i ve Kerem'i, nasıl perişan ettiler Göztepe savunmasını..
Gördünüz, Taylan, Emre Kılınç ve yanında iki hırslı, koşan adam olunca, düne kadar en kötüler arasındaki Gedson Fernandez'in kalitesini ilk defa.. Orta saha, orta sahaya böyle el koyunca, geri dörtlünün önünde ilk savunma, ileri üçlünün arkasında ilk hücum hattını oluşturunca, Galatasaray'ın nasıl "TAKIM" olduğunu ilk defa gördünüz...
Bu takım hem de yılın en güzel, en unutulmaz golüyle daha maçın başında yenik duruma düşmesine rağmen, bu yeniler, yepyeniler, gençler, ruhlular, forma aşklılar sayesinde 3-1 öne geçmeyi başardı.. Tam dört tane de, "mutlak" denecek gol pozisyonunu değerlendiremedi üstelik..
Şimdi Fatih Terim'in paralı askerleri, güya gazetecilere ben soruyorum.
Bunları Fatih Hocam yaptıysa, nerdeydi o Fatih Terim?. Forma aşkı olanların hepsini kenarda tutan, Türkleri, yani kökeninde Galatasaraylılık olanları mecbur olmadıkça oynatmayan ve sahaya Yabancılar Lejyonu adlı ruhsuzlar ordusunu süren, takıma değil, kendine oynayanları gözde yapan Hocam, nerdeydi, Mustafa Cengiz o muhteşem "TOKAT"ı atana kadar!.
Teşekkürler Başkan..
Bir yandan sağlığın için mücadele verirken, bir yandan Galatasaray'ın önce maddi sorunlarını çözdün, kulübe nefes aldırdın. Şimdi bir OSMANLI TOKADI ile manevi probleme de el koydun.
Bugüne dek sana "Bırak, sağlığını ve aileni düşün" demiştim. Şimdi "Bu kulübü devralmaya layık biri ortaya çıkarsa bırakırım" diyorsun ve ben seni alkışlıyorum.
Başta, Divan Başkanı iken kulübü bölmek için elinden geleni yapan Hamamcıoğlu, mevcut adayların hiçbiri gerçek Galatasaraylılara güven vermiyor. Güveni başkan tek başına vermez.. Ekip verir.. Ekipsizliğin acısını en çok sen yaşadın.
Bir bugünkü adaylarla adı geçenlere bak, bir de mesela, Alp Yalman'ın, zamanın Fener Başkanı Ali Şen'i kıskandıran Yönetim Kurulu'na.. O kuruldan dört Galatasaray Başkanı çıktı, sonra..
Bugünkü adayların hepsini bir araya getirsen, bir Yönetim Kurulu etmez..
Galatasaraylılar..
Her kim ki aday Galatasaray'da ondan hep şunu isteyin!.
"Takımını söyle.."
***
BİR DİZAYN BAŞYAPITI!..
"Ölüm kalım maçı" diyenler çoktu, hatta gazetelerde.. Puan cetveline bakarsan da öyleydi gerçekten..
Fener için her puan altındı. Beşiktaş kaybetmişti. Şampiyonluğa yaklaşmıştı. Galatasaray kazanmıştı. O da Fener'de görünen Şampiyonlar Ligi hakkına elini iyice yaklaştırmıştı.
Başakşehir için hem de nasıl altındı.. Geçen yılın şampiyonu takım, bu yıl Başkan Göksel Gümüşdağ'ın, Başakşehir Başkanlığı'nda bir gelecek görmemesi ve çok daha büyük hesaplar peşinde koşmaya başlaması yüzünden sahipsiz kalmış, küme düşme hattının altına inmişti.
İki taraf için de her puan altın.. Ve maçın son dakikaları skor 2-1.. Herkesin nefesi kesilmeli değil mi?. Yayıncı kuruluş saha kenarını gösteriyor. Bu "nefes kesen" olması gereken maçın hocaları, santrada adeta kol kola, kahve sohbetindeler..
Bu sahnenin anlamı ne sizce?.
Hayır, benim bir iddiam yok. Bu sahneyi görenler ne düşünürler onu soruyorum sadece..
Benim sorularım Nihat Özdemir ve Serdar Tatlı nam zatlara..
Daha doğrusu ben sormayayım.. İki Fenerbahçeli yakınım, dost Ömer Üründül ve kuzen Gürcan'ın (Bilgiç) dün Sabah'ta çıkan yazılarını internetten okuyun. Fenerliler ne diyor ona bakın..
Ömer, Mahmut'un kırmızıya dönüşen ikinci sarısı için "O ucuz sarı Cüneyt Çakır'ın kalitesine yakışmadı" diyor.
Gürcan, "Mahmut'a ikinci kart tam bir facia" diye yazıyor.
30 dakika 10 kişi oynadığı halde, dağıttı, Başak Fener'i.. Bir de penaltı kaçırdı..
Ömer gene soruyor: "Erzurum-Gençler ve Trabzon-Hatay maçlarında penaltılar tekrarlandı. Dün gece VAR nerdeydi?." Nerde olacak Ömer?. Nerde olacak?.
Kırmızıya dönüştüğü için Mahmut'un pozisyonunda çağırsa ve o pozisyonda Mahmut'un nasıl tahrik edildiğini görse Cüneyt ne yapardı?.
Ya da her ama her maç en az 4-5 sarı karttan atılması gereken Serdar, sahaların milletvetkili sanki. Dokunulmazlığı var. Başakşehirli Cemali'nin ağzına "uçan tekme" attı. Adam kan revan içinde sahayı terk etti. Faul bile çalmadı eyyamcı. Pozisyon kırmızılık, VAR niye çağırmadı peki?.
Çünkü bu lig, saha ve VAR hakemleriyle dizayn ediliyor. Açık seçik, net dizayn ediliyor da ondan..
Erman Hocam (Toroğlu), "Peki Serdar sahada nasıl kaldı?" diye soruyor başlıkta?. Her maçta nasıl kalıyorsa öyle kalıyor Hocam..
Hatırlar mısın, "Lefter niye atılmaz" sorusu vardı, sen Avni Bulduk'un genç takımında oynarken de, Sabahattin Ladikli dostumuz sırf "Ben atarım" demek için yollamıştı Lefter'i dışarı.. Bak hâlâ onunla anıyoruz. Ama Serdar nerde, Lefter nerde?. Ben gene de Serdar hakkında yürekli karar verebilecek hakemi kollayacağım "Çıkar mı" diye..
Erman Hoca da "Visca'nın kaçırdığı penaltıda ihlal var, niye tekrar edilmedi" diyor..
Ortada Van Gogh'un manzaralarından daha güzel bir desen, yani dizayn var da ondan Hocam..
Bir şey daha diyorsun.. Mahmut'a hitap ediyorsun..
"Sarı kartın var, rakip üzerine oynar, seni attırır. Sahada gördüğün gibi!." Aynen öyle oldu Hocam.. Sanki devre arasında biri, Fenerli futbolculara ikinci yarı için asıl tembihi şöyle yaptı..
"Mahmut'un sarı kartı var. İkinci yarıda onu tahrik edin. Sizinle kapışana kadar etrafını sarın, itin, dürtün, topu vermeyin. Sonunda hakem ikinize de sarı gösterir, adı Eyyamcı ya.. Ama sen ilk sarınla oyunda kalırsın, Mahmut ikinci sarıdan gider, rakip on kişi kalır.." Ey Cüneyt adlı hakem.. Ey Ümit Öztürk adlı "VAR da, Fener'e YOK" hakemi.. Ey Serdar adlı Merkez Hakem Kurulu Başkanı.. Ey Nihat adlı Federasyon Başkanı.. Bandı hazır edin Riva'da..
Erman Hocam'la ayağınıza gelelim ve Mahmut'un nasıl önceden hazırlanmış, bilinçli bir tufaya getirildiğini hep birlikte izleyelim.. Yüreğiniz yeter mi?.
Yetmez..
Çünkü hepiniz eski kulağı kesiklerdensiniz.. Yani ya ne dedim?..
Hepiniz Van Gogh'sunuz!.
***
BRAVO ERKAN OĞUR!..
Erkan Oğur, en sevdiğim sanatçılardan biridir. Perdesiz gitar çalan ender müzisyendir. Menecerliğini hâlâ yaptığım Modern Folk Üçlüsü'ne de eşlik etti ama, en çok Bülent Ortaçgil'e eşlik ettiği konserlerde öldüm kaç defa..
Erkan, "Devrimci" denecek kadar solcu bir gençtir.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın'a geleneksel Türk sazı kopuzla eşlik etmiş.
Kalın bir türkü yazmış, o da sazıyla çalmış, söylerken..
Vay sen misin bunu yapan?. Millet bıçakla ikiye bölündü ya, hayır, sağcı solcu falan değil.. "Recep Tayyip Erdoğancı olanlar" ve "Olmayanlar" diye.. Ne fikir kaldı, ne parti ortada..
Şimdi o "olmayanlar"ın Sosyal Medya Münafıkları (Genelde Linççi deniyor onlara da, yaptıkları nifak çıkarmak olduğu için ben Münafık'ı seçtim) Erkan'a öyle bir saldırdılar ki, neye uğradığını şaşırdı, ağzından saçma sapan şeyler kaçırdı..
Oysa çok kısa ve çok net konuşabilirdi.. Gururla..
"Biz Türk'üz, türkü çağırırız. Türkü bu ülkenin binlerce yıllık geleneksel ortak malıdır.
Bugünkü bölünmüşlüğümüze bir türkü etrafında toplanarak çözüm getirdiysek, fikir başka başka olsa da, ayni milletin çocukları olduğumuzu hatırlatıp, herkese örnek olduysak suç mu" deseydi keşke..
Amma velakin öyle demedi. Bu defa da başka taraftan saldırıya uğradı, gene linç edildi. Ben sosyal medya münafıklarına alışkınım..
Ama, gazetesini sosyal medyaya göre dizayn eden, köşe yazılarını sosyal medya tıklarına göre yazan Ahmet Hakan dostum, Erkan için "Öyle bir mahalle baskısıyla karşılaştı ki adamcağız, bunu bile söyleyemedi" diye yazınca gülmeden edemedim.
Erkan'ı "tövbe etmekle" bile suçladı İmam Hatipli Ahmet Kardeşim..
Tövbe Yarabbim tövbe, şu mübarek ramazan gününde..
***
TEBESSÜM
Mahallemize çağdaş teknolojinin tüm gelişimlerini kullanan bir süpermarket açıldı.
Mesela manav bölümünde, meyve ve sebzeleri taze tutan bir tavandan ıslatma sistemi var. Sular dökülmeye başlarken, yanıp sönen ışıklarla şimşekler çaktırılıyor, gök gürültüsü ve yağmur sesi duyuluyor. Süt bölümüne girerken, ineklerin "Mooo"larını duyuyor, saman kokusu alıyorsunuz. Et bölümüne, mangalda kızaran pirzolaların çıtırtısı ve kokusu yönlendiriyor sizi.. Fırın bölümünde mis gibi taze ekmek kokusu her yanda.. Yumurta bölümünde tavuk gıdaklamaları ve tavada pişen yumurtanın cızırtısını duyuyor, mis gibi tereyağı kokusunu da içinize çekiyorsunuz.
O süpermarketten bir daha tuvalet kâğıdı almadım.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Dostunu görmek istersen, darda gör, zorda gör, kavgada gör. Hele bir de menfaatine dokun da, o zaman gör. Şeyh Edebali
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz