"Bu maçın bir kazananı olduğu için daha kontrollü yazmalıyım. Berabere bitse, yazacağım çok daha farklı olurdu."
Yıllardan beri "Bu ülkede Spor değil, Skor yazarlığı var" diye yazar dururdum. Pazar günü "İtiraf" geldi, Milliyet sporun manşetinde.. Aynen, kelimesi kelimesine böyle yazıyordu, Namık Ağabey'in gazetesinde, hem de onun yetiştirdikleri kuşağının yaşayan ve hâlâ yazan son temsilcisi..
İnanamıyorsunuz değil mi?. Ben de inanmıyorum, ama o!. Aynen o!. Yıllarca DigiTurk/Lig TV'yi yönetmiş, yıllarca Erman Hoca ile futbolun son sözünü söylemiş büyük usta.. Dostum.. Arkadaşım..
Şansal Büyüka!.
İnsan yazmak için klavye başına oturunca, kafasındakini değil de, skora göre yazması gerekeni mi yazar?.
Bunu aklınız havsalanız alıyor mu?.
Ama bu ülkede böyle.. Ya skora göre yazıyorlar ya da özellikle büyük kulüplerdeki asıl patronlarına göre.. Düşündükleri kendilerine kalıyor. Skora ya da kulüpteki patrona göre yazılar yazılıyor bu ülkede..
O zaman Spor yazarlığı kalıyor mu?. O zaman "Sözün bittiği yer" değil mi burası artık?.
Biz niye yazıyoruz, siz niye okuyorsunuz?.
Benim bile bile, düşündüğümden başka şey yazdığımı biliyorsanız, niye okuyorsunuz bu satırları, Sevgili Okurlar?.
Spor sayfalarını niye okuyorsunuz?.
Derbi üzerine hemen bütün yazıları okudum.. Okudukça da acı acı güldüm..
"Erol Bulut, Fenerbahçe'yi harika bir 11 ve muhteşem bir taktikle sahaya çıkardı. İkinci yarıda da olağanüstü değişiklikler yaparak Galatasaray'ı perişan etti" demek için yarış ederlerdi eğer Muslera o olağanüstü, o gerçekten mutlak 5, yazı ile beş golü kurtarmasaydı?. Girdiği 3 pozisyondan ikisini avuta atan Mohamed, üçüncüsünü de kıl payı içeri değil, dışarı atsaydı ve maç 5-0 Fener lehine bitseydi, pazar günü, spor sayfalarında değil, birinci sayfada manşet olur, göbekten verilir, Fener destanına hatta siyasi köşe yazarları bile katılırlardı.
Dikkat buyurun, tamamen ayni maçtan söz ediyorum..
Tabelaya göre, simsiyah ve bembeyaz kadar değişecek sayfalar, başlıklar, yazılar ve eleştirilerden..
Ayıptır. Utançtır.
Aslında uzun uzun yazılmaya değmeyecek kadar kötü maçtı. Futbol kalitesi 10 üzerinden 3..
İki Hoca da sahaya "Yenilmeme Takımı" çıkarmış, ikisi de "Yenilmeme Futbolu" oynatıyor. Zaten taktik faullerden geçilmeyen Süper Ligimizde, Cüneyt Çakır'ın oyunu kesmemek için "Devam" dediği pek çok pozisyona rağmen, "Faul" rekoru kırılıyor. Anlayın..
Erol Bulut, "Yenmemek" için oynadı adeta.. Göz göre göre oyuna zamanında müdahale etmedi.
Fatih Terim de öyle.. Öndeyken ve geri çekilip Fener'in şut mesafesine kadar gelmesine izin verirken, yorgunluktan bitenleri, kendi kaptırdığı topa bile koşmayan, yürüyenleri değiştirmemekte direndi. O da yenmemek için direndi sanki..
İki Hoca da rakibini seyretti, "Ne yapacak?" diye..
Bu maça skora bakmadan bir manşet vardı..
"Bir Utanç Derbisi!."
Altında da bembeyaz bir sayfa!. "Bu maçta yazılmaya değer futbol yoktu" anlamına..
***
BU DA 'UTANÇ' TRİBÜNLERİ..
Maç bitti.. İki komşum var, birlikte izlediğimiz onlar ve Caner gitti.. Vakit erken.. Bir film seçtim, Netflix'ten seyredeceğim..
Telefonum çaldı.. Arayan, kutlayan çok oluyor ya..
İnanamadım..
Fatih Hocam arıyor..
Terim!. 22.03!.
..Ve ne için arıyor, biliyor musunuz?.
İşte bu resim için..
Seyirci yasak.. Nihat Özdemir Federasyonu 3 büyükler emrinde ya.. Sadece localar, yani maç başı küçük bir serveti hem de dolarla ödeyebilenlere ayrıcalık tanımış. Onlara yasak yok.
Hem de devlet hafta sonlarını herkese yasaklarken, mesela iki sokak ötemde oturan Yaso'nun eşi Can Sayın cumartesi, pazar geceleri sokağa çıkıp bize gelemezken, bu localara gidenlere İstanbul yolları serbest. Nasıl serbest bilen yok?.
Var mı, İstanbul'un Sayın Valisi?. Var mı, İstanbul'un Sayın Emniyet Müdürü?.
Şu maç ve loca istisnası devletin hangi kararında yazıyor, bana bir yollar mı, Basın Büronuz?. Benim vergilerimle maaş alıp boş oturan ve SABAH gibi bir gazetede sorulan sorulara bile cevap zahmetine girmeyen o bol masalı çay-kahve bürosundan söz ediyorum. O çay-kahve de benim paramla üstelik..
Fener maçından bu resme bakın, loca dışında da tribün katları dolu.. Üç katın üçünde de seyirci..
Ali Koç, Nihat Özdemir'e "Fenerli Sağlık personeline bir jest yapalım, maça gelsinler" demiş. Ali Koç dedi mi, Nihat Özdemir "Başüstüne" der ya, Zorlu'dan beri.. "Emrin olur" demiş gene..
..Ve o Sağlık personeli ile Locadakiler Galatasaray sahaya çıkar çıkmaz, isim vererek, başta Fatih Terim ve Arda Turan olarak, isim vererek anasından başlayıp karısına, bacısına o rezil, o ayıp, o utanç verici "Sinkaflı küfürler"e koro halinde başlamışlar..
Belli önceden tertipli ve planlı.. Bu arada Fenerli Sağlık Çalışanları Derneği açıklama yapmış.. "Maçta bizden 3 (Üç) üye vardı" diye.. Peki ötekiler?
Fatih Hocam, maçı da, liderliği de değil, o kendisine ve oyuncularına, adları verilerek sinkaflı küfürlerle saldırılırken Şeref (!) Tribünü'nü anlatıyor bana..
Ona asıl dokunan şey o işte..
"Spor Bakanı orda.. Futbol Federasyonu Başkanı orda..
Federasyon temsilci ve gözlemcisi ordayken, bana ve futbolcularıma, isimlerimizle birlikte, ana, avrat, bacı sövülüyor ve hiç kimse müdahale etmiyor, Hıncal.. Şimdi gel de sevin bakalım maç kazandın diye.." Cevabım vardı ama, söylemedim. İşte burada söylüyorum şimdi!.
O tribünde Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz de vardı. O galiz saldırıları o da duydu..
Niye elini masaya vurmadı?.
Niye yanındaki Bakan'a ve Federasyon Başkanı'na "Ben oyuncularımı bu rezil tribüne yem etmem. Ya siz o tribünü boşaltacaksınız ya ben sahanın içini..
Takımımı alıp gideceğim, bilesiniz" demedi?.
Niye sustun Mustafa Cengiz?.
Ama sen susarsın değil mi?. Bana söz verdiğin "Konuşacağım" dediğin zaman bile susarsın!.
Nihat Özdemir, "Mustafa Cengiz bana başka, camiaya başka konuşur" dediği zaman bile sustun sen!.
***
PAZARTESİ 11.20!.
Bu başlık için klavyeme dokunduğum an..
Burcu Biricik adlı şımarık hanım kızın, Cihangir'de yasak saatlerde, açık olması yasak bir mekânda arkadaşlarıyla partilemesi gazetelerde çıkmıştı. Ben de İstanbul Emniyet Müdürü'ne sormuştum ya..
"Gazetelerde çıkan haberleri ihbar kabul edip bu hanımefendi hakkında âleme ibret olacak, devletin saygınlığını arttıracak ve konan yasaklara uyma korkusu yaratacak bir eyleminiz oldu mu" diye..
İşte pazartesi 11.20.. Henüz çıt yok..
Dilerim bugün akşama kadar gelir de, yarın yazarım. Gelmezse da bu defa Burcu Hanım'dan özür diler, yasaklara uyup evinde oturanlara "Kına yakın gerzekler.. Ya da siz de çıkın.. Devlet emirleri ve yasakları nasılsa palavra.
Delilli, ispatlı ihlallere bile, zengin ve ünlü iseniz DEVLET GÖZ YUMUYOR" derim.
Burcu'nun yaptığını benim gibi ağır eleştiren de çıktı, şımarık kızı savunan da..
Efendim Burcu'nun yaptıklarını herkes yapıyormuş.. Herkes nasılsa maske, mesafe ve temizliği öğrenmiş (!) kimse kimseye çemkirmesinmiş!.
Bakın arkadaşlar!.
Bu devlet, hem de Başkan'ından başlayarak hemen her gün "Kural" açıklar, bu kurallara herkesin mutlak uyması gerektiğini söylerken, bildiğini okuyanlara ses çıkarmazsak, biz devleti de, Devlet Başkanı'nı da umursamıyor, onlara aldırmıyor olmaz mıyız?.
Devlet emirlerine inanmaz, güvenmez ve uymazsak salgın azalır, yasaklar yumuşar mı?.
Zengin evinde, hatta Cihangir'de, Bebek'te keyif sürsün.. Gecekonduda çocuklara anneleri taş kaynatsın öyle mi?.
Bu ülke hâlâ Ziya Paşa'nın 200 senelik Osmanlısı mı, Valim? Emniyet Müdürüm ve meslektaşlarım?.
"Milyonla çalan mesned-i izzete serefraz,
Birkaç kuruşu mürtekibin cay-ı kürektir."
***
VAY KİĞILI VAY!..
Abdullah Kiğılı Kardeşimden uzun zamandır ses seda çıkmıyordu. Merak da ediyordum. Serbestken kaç defa Erol'un perşembe yemeklerine çağırdık. Söz verdi, gelmedi. Aradım da.. Açılmadı ve dönülmedi.. Sonunda dün sabah bizim ilavede ortaya çıktı.. Tuğba Kalçık kardeşim söyleşi yapmış. Günaydın ilk sayfada kapak.. İkinci sayfanın nerdeyse tamamı konuşmuş da konuşmuş..
"Aziz Yıldırım böyle gitmemeliydi" demiş.. Manşet o.. "Ülkemizin büyük sorunu vefa" diyor.. Sonuna dek okudum yazıyı.. Sen de oku Kiğılı.. Sende "Vefa" var mı peki?.
Aziz Yıldırım niye böyle gitti, en iyi bilenlerdensin. O hapisteyken, o hastanedeyken, senin ona nasıl vefa gösterdiğini ikimiz de çok iyi biliyoruz değil mi?. Kulübü nasıl sahiplendin?.
Fenerium'u nasıl muhteşem bir kulüp mağaza zincirine çevirdin, biliyoruz değil mi?. Peki niye istifa ettin?. Kim vurdu seni sırtından.. Ben mi?.
Ali Koç, stadyumda yapılan kongrede 20 bin oy fark attı Aziz'e..
Demokratik seçime mi itiraz ediyorsun, yoksa seni aramıyor, sormuyor diye kızdığın Ali Koç'a inat mı böyle konuşuyorsun?.
Peki ya Nihat Özdemir avukatlığın..
Bu ülkede bugün "Futbol" diye oynanan rezilliğin tek sorumlusu Nihat Özdemir için "Ne yapsın Nihat?. Haksızlığa uğruyor" diyor.. Benimle buluşmak, konuşmaktan, bu Nihat Özdemir yüzünden mi çekinir oldun yoksa.. Ben ağır eleştiriyorum ya?.
Apo Kardeşim.. Yanıma Merkez Hakem Komitesi Başkanı'nı da alıp Zorlu toplantısına ben mi gittim?. O günden sonra Fener forması giyen hakemleri ben mi atadım?. Ben mi kılımı oynatmadan seyrettim rezillikleri..
Bizde her maçı piç eden sahtekârlıklar, temas bile olmadan suratı ve ayak bileğini tutup yere atlamalar, üç tur dönmeler ve boştaki eli ile çimi dövmeler niye İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya'da yok da bizde İkinci Küme maçında bile tekrar tekrar var ha Apo, niye sadece bizde var?.
Senin Nihat, Fener formalı seyirci de ondan..
Türk futbolunu da Fener'i de en iyi bilen adamsın.. Sana ben yemin ettirdim..
"Dünya çapında bir iş kurdun, bir marka yarattın. Sakın Fener olsun, federasyon olsun görev almayacaksın, sadece işine bakacaksın" diye?. Yalan mı?.
İşte o muhteşem İnşaat Firması Limak'ın yaptıkları.. Tamamen Türk mimarları, mühendisleri ve işçilerinin emeği dünyanın en zor baraj türünde (Çifte eğimli) dünyanın en yüksek üçüncü barajı bitiyor, Yusufeli'nde..
Son metreye gelindi..
İşte Kültür ve Sanata verdiği değerle, sponsorluklarla o harika Limak..
Limak Senfoni Orkestrası.. Duydun mu?.
Bu Nihat Özdemir, bu rezilliğe tahammül ederek "Başkan" kalmaya muhtaç mı ha?.
"Ne yapabilirdi ki" dersen, beni unuttun belli. Yazılarımı da okumaz oldun belli.. Okusan sormazdın. Ben her eleştirimde çözüm de gösteriyorum.. Ama o Ali Koç'un emir kulu ya.. Aldırmıyor, kös dinliyor..
15 günde bu Sahtekârlar Ligi'ni İngiliz Ligi'ne çevireyim mi?. İster misin?.
Ne güzel susuyordun Apo!.
Konuştun, neleri berbat ettin bir bilsen?.
En başta hadi beni geçtik.. "Kendine vefan" olsaydı, gerek yokken ortaya çıkıp bu lafları etmezdin?.
Kim zorladı seni Apo?. Kim zorladı ha?.
***
Sevdiğim Laflar
"Beğendiğiniz bedenlere, hayalinizdeki ruhları koyup, aşk sanıyorsunuz." William Shakespeare
Tebessüm
Sarışına "66 nolu otobüsü al" dediler.. Kaçırdı. Ne yaptı?.
33 numaralı otobüsü iki defa aldı!.