Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Sahte Federasyon’un Sahtekârlar Ligi!.

Yukardaki başlığı yazdım ve bilgisayar ekranıma, sağ dibe baktım. Saat tam 10.16.. Yani Derbi(!)ye, 34 saatten az kalmış.. Ve az evvel Google'a sordum. Derbi hakemi hâlâ belli değil..
Türkiye Futbol Federasyonu'nun(!) maça 34 saat kala, hâlâ bir derbi hakemini atayamadığını hatırlıyor musunuz, Süper(!) Lig tarihinde..
Dün aSpor'la "Hıncal Uluç'la Baş Başa" çekimini yaptık. Ama Perşembe gecesi maç olduğu için yayını boş olan bugüne kaldı. (Yani size göre dün. İzlemiş olabilirsiniz).

Ender Müdürüm "Maçın hakemi kim olur?" dedi.. Son günlerde zırt pırt düdük çalmayan, oyunu sık sık durdurmayan, futbola izin veren, ama sahtekârlara ödün vermeyen Halil Umut Meler'in en doğru seçim olacağını konuştuk.
Müdürüm "Cüneyt Çakır gibi görünüyor" dedi..
"Cüneyt Çakır dışarıda maç yönetir.
İçerde idare eder" dedim.. "Bu laf slogan oldu, Çakır'ın içerdeki açık seçik eyyamcılığı yüzünden.
Tahmin et bakalım, Federasyon'u Ali Koç'a göre yöneten, Ali Koç'a göre hakem atayan Nihat Özdemir Başkan hangisini atar?. Cüneyt'i seçerse bu ne anlama gelir?." Ender Müdürüm "Senin maç tahminin ne?" dedi.. "İki rakibin son maçlarına bakarak?." "İkisi arasında son haftalarda en iyi futbolu Galatasaray oynuyor. Fatih Hoca eski Fatih Terim olma yolunda adımlar attı. Başkanla arasındaki gerginliği bitirdi. Takıma, eskisi gibi hızlı, atak ve sonuç alan futbol oynatmaya başladı.
Belhanda takıntısı sürüyor. Sattırmadı.
Yakında sözleşmesini de imzalattırır ve uzatır. Ne yapalım. Camia ona katlanacak artık.
Fenerbahçe ise, alenen ve resmen Fener forması giymiş saha ve VAR hakemleriyle oynuyor. Takımlar arasında dağlar gibi fark olmayınca, çalınan değil, çalınmayan düdükler, gösterilen değil, gösterilmeyen kartlar skoru hatta doğrudan belirliyor. Tabii bir de hakemin yorum ve hata hakkı var. Bu yorumlar ve bu hatalar hep ayni takım lehine yapılınca, o zaman da resmen forma giymiş oluyorsun" diye düşündüm ve cevap verdim. Yönetmek ile idare etmenin farkı tam da burda, işte..
"Son maçlara bakarsak favori Galatasaray!. Ama seçilecek hakem, o maçın sonucunu önceden belirleyebilir" dedim..
Orada bıraktık.. En büyük isteğim, yanılmış olmak.. Doğru hakem seçilir, doğru maç yönetir, bir takımın formasını giymez, sahtekârlara kanmaz, hatta o süper sahtekârlara daha maçın ilk 10 dakikasında kart çıkarırsa, ekran başındaki milyonlar "Futbol"a ve "Heyecan"a doyarlar..
Ben Galatasaraylıyım. Tarafsız ayaklarına yatan aslında bir kulübün Kongre Üyesi, o kulübe aidat ödeyen büyük yazarlardan değilim. Bunu herkes 40 yıldır bilir. 40 yıl evvel bu sahte tarafsızlara meydan okudum. Boynuma sarı kırmızılı kaşkol takıp İnönü Stadı'nda basın tribününe gittim..
"Erkekseniz siz de takımınızı açıklayın.
Okur, sizi okurken, kimi okuduğunu bilsin, beni bildiği gibi" dedim. Kimseden "Gık" çıkmadı.
40 yıldır ülkenin nerdeyse tek "Taraflı" yazarıyım.
Federasyon ve hakemler bu ülkede ne kadar tarafsızsa, Yazılı Medya da, Yayıncı Kuruluş da o kadar tarafsız(!).
Bu akşamki maçta dikkat edin..
Tekrarlara dikkat edin.. Hangisi anında tekrar?. Hangisi dakikalar geçtikten sonra tekrar ediliyor ya da hiç edilmiyor!. Amaç algı yaratmak tabii. Neyin algısı biliyorsunuz.. Maçtan sonra konuşacağız zaten.. Bugünden yazıyorum ki, bilsinler, utansınlar ve hiç değilse birazcık tarafsız yayın yapsınlar..

*

Başlığa gelince..
Perşembe akşamı Trabzon, Denizli'yi güya yendi ya.. O başlığı atıp yazıya şöyle başlayacaktım..
"Abdullah Avcı Hocam, O Berat, o Ekuban denen adamların, hatta kendilerine temas bile olmadan, (Kadın okurlarımdan bir daha özür dilerim, ama halk deyişi böyle ülkemizde) karı gibi çığlık atarak balıklama yere uçmaları, yere sağlam düştükten sonra, üç tur dönmeleri, sonra bir elleriyle yüzlerini veya ayak bileklerinden birini tutarak, öbür elleriyle 'Bana acele ambulans çağırın' anlamında çimleri dövmeleri, artık bu ülke ezberine giren (Sahte Federasyon sayesinde) ve her maçta onlarca kez tekrarlanan sahtekârlık faciasının en az yarısını hakemlerin yuttuklarını, yutmadıklarında dahi, 'Hakemi aldatma sarı kartı' cezasını uygulamadıkları için, Süper Lig'in, içinde futboldan başka her şeyin oynandığı Sahtekârlar Ligi'ne dönüştüğünü gayet iyi bilen oyuncularının bu Oscarlık, futbol, sportmenlik ve insanlık dışı hareketleri durmadan yapmaları içine sindi mi" diye soracaktım ve Avcı'dan Süper Lig'e, ordan MHK ve Federasyon'a geçip, oynanan oyunları, ordan da bu "Özerk değil, Özel" Federasyon üzerindeki yasal İdari Vesayet, yani Denetim ve Gözetim mekanizmasını işletmeyen Spor Bakanı'ndan Başkan Yardımcısı'na dek uzanacak ve "İmdat" diyecektim.
Diyemedim işte..
Bu ülkede artık her şey belliyken ve Yayıncı Kuruluş reytinglerine göre puan cetveli düzenlenmişken, derbi öncesi benim bitmeyen umudum ve hep iyimsere kayan düşüncem ağır bastı.
Hele derbiyi de izleyelim, sonra konuşuruz.
Ama bakarsınız, sahaya iki takım da "Kazanma" düşünceli ve "Futbol oynama" niyetli "Oynatmama değil" hocaların seçtiği 11'ler ve verdikleri "Seyir futbolu" taktikleriyle oynarlar. Hakemler (VAR da çok önemli ya) adil olurlar. Bu maç, ligin ikinci yarısının kalan maçlarına örnek olur..
Sahte ve sahtekâr laflarına da, yazılarına da ihtiyaç kalmaz.
Evimizde futbolu keyifle izler, yayın organlarında keyifle yazar ve konuşuruz..
Dilerim öyle olur. Dilerim bu derbi beni yanıltır ve ben pazartesi günü size "Ne mutlu bana ve Türkiyeme, Derbi beni yanılttı" derim!.
Bu gece yatarken "Yanılt beni Tanrım" diye dua edeceğim..

*

Şu anda saat 12.33.. Yazılarımı gazeteye tıklamadan önce bir daha Google'a sordum. Hakem belli olmuş nihayet. Cüneyt Çakır.. Niye gülüyorsunuz öyle?. VAR hakemi ise hâlâ gizleniyor.. (Niye acaba, Nihat Bey?.)

***


DEVLETE KAFA TUTMAK..

1 Şubat Pazartesi günü öğleden sonra yapılan Cumhurbaşkanı Kabine toplantısının sona erdiği alt yazı olarak geçince, nerdeyse bütün millet ekran başında toplandık. Çünkü o sabah çıkan gazetelerde, Başkan'ın bu toplantıdan sonra yasaklarda yapılacak gevşemeleri açıklayacağı haberleri vardı. Özellikle, restoran ve kafelerde bir yumuşama bekleniyordu.
Ne yazık ki Erdoğan, sadece ilkokulların 15 Şubat, orta eğitim okullarının da 1 Mart'tan itibaren açılabileceğini söyledi, o kadar..
Özellikle kapalı restoran ve kafelerin, gerek ekonomik, gerek sosyal ne dramlar yarattığını dünya biliyor.
Kefenin bir yanında işsizlik, parasızlık, nerdeyse açlık var. Ağır değil mi?.
Ama öbür tarafı daha da ağır.. Çünkü orda "ÖLÜM" var..
Türk insanı o çok basit, çok kolay üç harfe MMT'ye yani Maske, Mesafe ve Temizlik'e uymadığı ve konan yasakları takmadığı için, salgının yayılma hızını kesemedik.
Virüs mutasyona uğradığı ve yeni şekilleriyle daha da hızlı bulaştığı için, devletin kurallarına daha titiz uymamız gerekirken tersini yaptık.
Cumhurbaşkanı bunları açıkladı ve "Yumuşama ancak topyekûn savaşla mümkün olur. Maske, Mesafe ve Temizlik kurallarına uyun. Sokağa çıkma yasaklarını sakın ihmal etmeyin.
Mecbur kalmadıkça sokağa çıkmayın.
Evinizde bile kalabalık toplantılar düzenlemeyin. Evde bile MMT'ye dikkat edin ki bu rakamları aşağı çekelim ve sosyal yaşamımıza yumuşama gelsin" dedi..
Dedi ne oldu?.
Dün sabah gazetemde resimleriyle okuyorum..
Aslında her gün, her gazete böyle haberler yazıyor da, artık tepem attı.. Yahu Başkan bas bas bağırdı. "Yumuşamayı devlet değil, halk sağlayacak, ey Millet.." Ama millet fakir fukara bu ülkede..
Ünlüler, zenginler ve sosyetikler pek bu tarife girmiyor. Ondan tepem atıyor işte..
Burcu Biricik adlı, kerameti kendinden menkul bir şımarık kızımız Cihangir'de aslında kapalı olması gereken bir mekânda toplantı düzenlemiş. 21.00'de yasak başlıyor.
Onlar 23.00'te sokaktalar. Soran medya mensuplarına, "Bizim HES kodumuz var. Onunla giriş yaptık" diye sallamış.
HES kodu herkeste var. Gazeteci yer mi?.
Bu defa "Şaka yaptım" diye çevirmiş.
"Hepimiz test yaptırdık. Negatif olduğumuz için gönül rahatlığıyla bir araya geldik.." Şimdi İstanbul Emniyet Müdürü'ne, bugünkü, yani "5 Şubat Cuma" tarihli SABAH'ı açık ihbar olarak sunuyorum.
Sayın Müdür, Cumhurbaşkanı her şeyi, açık açık söylediği ve biz halk kadar, siz güvenlik güçlerine de talimat verdiği halde, kapalı olması gereken mekânda toplanan ve yasak başlayalı saatler olduğu halde güle oynaya dolaşan bu adı, adresi bilinen Burcu Hanım'ın kapısını polisleriniz cuma günü çaldı mı?. Hatun kişi karakola davet, ordan savcılığa sevk edildi mi?.
Bu işlemleri ibret olsun ve "Ey İstanbul halkı!. Bakın, Güvenlik Güçleriniz sorumluluk bilinci içinde görevini yapıyor, herkes bilsin" diye açıkladınız mı?.
Hayır Müdürüm, Polis görevini yapmıyor. Hatta günümüzde "Polis tutanak tutar, ceza kesemez" diye kıyametler kopuyor, gene sesiniz çıkmıyor.. 83 milyonun sağlığı ve güvenliğinin, 3.5 Boğaziçili kadar hükmü yok mu İstanbul'da Müdürüm?.
Bazı zengin, ünlü, şımarık pervasızlarda bu devlete kafa tutma böyle devam ederse, ses çıkarılmadığı görülünce daha da artarsa, Kovid istatistikleri düşer mi, artar mı?.
Yumuşama mı artar, yasaklar mı?.
O zaman sorumlu kim olur Müdürüm? Ben mi, siz mi?.

***


BEYAZ KAPLAN!.

Safter haklı.. Netflix'e dünya rekorları kırdıran 82 milyon izleyicisi arasında ben de varım.. Akşamları dokuzda maçlar bitip, Ercan ve Caner de gidince, ekranla baş başa kalıyorum. Tıkla Netflix.. Perşembe gecesi de öyle..
Karşıma bir Hint filmi çıktı.. Arada harika filmler de çıkıyor ama, Bollywood'u pek sevmem. Ama baktım oyuncular arasında, Jimmy Fallon Show'da tanıdığım o çok çekici, akıllı, bilgili, tatlı Priyanka Chopra da çıkmaz mı?. Bu rastladığım ilk filmi..
Tıkladım hemen.. Film daha açılışta çarptı beni..
Lüks bir holding ofisinde başlıyor, iki satır gidiyor ve sonra dış sesi duyuyorsunuz..
"Hint filmi böyle başlamaz. Önce gidip Tanrı'nın elini öpmem lazım." Sonra çatallaşıyor iş.. "Ama hangi Tanrı'nın. Hintli Müslümanların 1 Tanrısı var. Hıristiyanların 3.. (Baba, Oğul ve Kutsal Ruh) Budistlerin ise 36 milyon. 36 milyon 4 Tanrı'dan hangisinin eli?." Beyaz Kaplan, en kıymetli kaplanmış..
Bir nesilde yüz yılda bir Beyaz Kaplan doğarmış. Filmin adı da ordan..
Ötesi.. Benim için harikaydı.. Ama temposu biraz ağır, bilesiniz. İkincisi filmin ayni zamanda yapımcısı Priyanka kendine çok ama çok az sahne yazmış.. Jimmy'nin şovunda bile daha çok görünüyordu sanki..
Sinemayı gerçekten sevenler için, İMDB notu, 7.2 olan bu filmi tavsiye ederim..

***


TEBESSÜM
Kadın falcıya girdi. Avucunu uzattı ve sordu..
"Evlenebilecek miyim?."
"Hayır!." "Ama daha elime bakmadınız bile.."
"Yüzünüze baktım ya!."

SEVDİĞİM LAFLAR
"Güneş elmayı tatlandırırken, biberi acılaştırır. Kabahat güneşte değil, karakterdedir."
Kızılderili Deyişi

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA