Sakın ola başlıktaki lafı "Ağır" sanmayın.. Az bile.. Bir yandan terbiyem, öte yandan yasalarımız içimden geçenleri aynen söylememe engel..
Bakın TRT, 3 yıl süren sessizliğini bozdu ve bu ülke vatandaşından, kullandığı elektrik faturalarına eklenen paylar, satın aldığı elektronik eşyalara yapıştırılan bandrollerle elde ettiği gelirlerini açıkladı.. Bizim vergilerimizle, bizim TRT'mize ödediğimiz paralar, üç yılda tam 7 milyar 200 milyon lira..
Ayrıca bol keseden reklam da alan TRT'ye bu halkın vergileriyle katkısı, özel TV'lere karşı bir "Haksız Rekabet" yaratmıyor mu?.
Hayır.. Tersine.. Türk halkının paraları TRT'ye "Yaşamak için reklama, reklam için de reytinge muhtaç olma. Sen özel TV'lerle rekabet etme. Halkın gelişmesini, öğrenmesini, ayni zamanda eğlenmesini sağlayan, aileyi bir araya getiren programlar yaparak, 'Aile Kurumu'nu güçlendirmeyi düşün. Reyting ve reklam programı yapma" diye veriliyor..
Helal olsun!.
Ama olsun mu?.
Sırf özel TV'lerle rekabet olsun diye, TRT 1 anayasal ve yasal bütün görevlerini bir kenara attı. Ana Haberlerden sonra başlayan "Aile İzleme Saati"nde, yani 20.00'de başlayıp 01.00'e dek süren 3 saatlik diziler yayınlıyor, her gün.. Sırf özel TV'lerle sidik yarışı olsun diye.
Ayni diziyi, ayni evin bütün fertleri izler mi, 7'den 70'e.. Hele de ertesi gün dersi olan çocuklar, gençler.. İşi olan büyükler, gece yarılarına dek oturabilir mi?. Bunu düşünmek, maaşlarını benden alan insanların görevi değil mi?.
Televizyon yazarları mı?. Bu ülkede işini yapan hangi gazeteci var ki?. Dünyanın hiçbir yerinde benzeri olmayan bitmez tükenmez 3 saatlik dizilerde o gece kimin kimi vurduğunu, kimin kimi öptüğünü yazarak, yani bir de reklamlarını yaparak, işlerini bitirdiklerini sanan asıl has dizi izleyicileri bizzat onlar. Eleştirmek ve olanla, olması gerekeni yazmak görevleri akıllarından bile geçmiyor. Kendi gurup kanallarının reklamını yapsınlar, tamam..
Bu ülkede reytinglerin yayınlanması serbestti. İlk 100, günü gününe açıklanırdı. Ekonomik ve sosyal guruplara göre de ayrı ayrı.. AB gurubu.. CD gurubu ve Total!.
TRT'nin bu listelerde nerelerde olduğu, hatta hiç olmadığı görülmesin diye belki de, reyting açıklanması yasaklandı.
Benim vergilerimle yaşayan, maaşlarını benim ödediğim kişilerin yönettiği TRT'nin bu paraları ne kadar hak ettiğini bilme hakkım elimden alındı.
Bugün sadece "İlk 10" listeleri var. Orda da TRT pek yok.. O üç saatlik diziler sırasına girerlerse ne âlâ.. Ötesi yok.
Şimdi TRT 1'i geçelim.. Onun yapamadıklarını yapsın diye, başka kanallar açıldı. Kırk çeşit TRT var. Halkın eğlence ve dinlence açığını kapasın diye de TRT Müzik kuruldu..
Benim ev müziksiz olmaz. Hele okuma saatimde mutlak bir müzik kanalı açık olmalı.. Alaturka gazinolar kapandığından beri, bu ülkede alaturka müziği TV dışında izleme şansımız kalmadı. Her ana kanal da 180 dakikalık dizilere çakılınca yıllardır, özellikle çok sevdiğim Alaturkayı, tabii Türk Halk ve Türk Pop Müziği'ni de izleme şansını bulduğum tek kanal TRT Müziği, sabah kalkar kalkmaz açmaya başladım. Karantina döneminde bir yıldır nerdeyse moralimi bozan haber kanallarına da bakmaz, günlük programım şöyle oldu..
8.30 TRT Müzik.. Kahvaltı. Kahve, gazetelere bakış.
10.00 Yazılar için alt kata, bilgisayara iniş..
13.00 TRT Müzik'le yemek..
14.00 TRT Müzik'le okuma
Bu okuma saati, maçlar bozmadığı zaman, 20.00'ye dek kahve molaları ama hep TRT Müzik'le sürüyor.. Sonrası maç yoksa bir film bulup izliyorum.. Ve de Jimmy Fallon gibi komedi şovları..
Yani ben TRT Müzik'in en iyi izleyicisiyim, hele de karantinada.. Ve bu kanalın bu ülke halkı ile nasıl alay ve yasal görevine nasıl ihanet ettiğini görüyorum.. Kendileri de görüyor ve itiraf ediyorlar zaten..
TRT'ye 3 yılda 7 milyar 200 milyon lira ödediğimizin açıklandığı gün "Dün Gibi" adlı program, sunucunun şu sözleriyle başladı..
"Eski eğlence programlarımızı hatırlar mısınız?. Yok yoktu!. Öyle zengin bir içeriğe sahipti ki, her yaşta izleyici başlamasını iple çekerdi bu programların. Müzik de vardı, sohbet de, danslar da vardı, skeçler, parodiler de ve elbette şiir de.."
Kaydettim bu sözleri tabletimle..
..Peki şimdi?. Ya şimdi?. Niye yok aileyi ekran başına toplayan, hele dijital ekranlar yüzünden çocukların daha 5 yaşında aileden koptuğu günümüzde yok olmaya başlayan aile birliğini sağlayan (Aile birlikte gülüp, birlikte üzülen insanlar gurubu, en küçük sosyal topluluktur) o "içinde yok, yok" programlar?. TRT'nin hem de anayasal göreviyken niye yok?.
Yarın anlatacağım!.
Benden başlayarak hepimizi aldatan TRT Müzik Yönetimlerini anlatacağım.
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
AŞILAR VE BAĞIŞIKLIK!.
Bu not Amerika'dan. Bilim adamları halka açıklamışlar. Safter de (Yılmaz/Los Angeles) Yasemin'e yollamış, "Aman Hıncal okusun ve kendini kollasın" diye. Şöyle..
***
- Aşıdan sonra kaç günde Kovid-19'a bağışıklık sağlanır?.***
Valla ben zaten evdeyim Safter. Mecbur kaldıkça çıkmıyorum. Eve sadece maske, mesafe kuralı ile az sayıda konuk alıyorum. Devletimin açıklamalarını yakından izliyor, konan kurallara aynen uyuyor, gazetecilikten doğan ayrıcalıklarımı dahi kullanmıyorum. Mesela 81 yaşım dolayısı ile aşı hakkım var. Ama ben gazeteci olarak sıranın mesleğime gelmesini bekliyorum. Ben evimde azami güvenle yaşarken, muhabirlik işi gereği, hem de üç otuz para için durmadan her yere koşan, kalabalıklara giren ve her gün gazeteye dönen 20 yaşındaki meslektaşımdan önce aşılanma hakkım olmadığını düşünüyorum. Ben yaşayacağımı yaşadım. Göreceğimi gördüm ayrıca.. O hayatının ilk baharında.. Yaşama hakkı önce kimde şimdi?. Ben virüsle yaşamaya alıştım, Safter, sen beni merak etme..
***
BİTİGEN DEĞİL, BİTİREN!.
Ben çok hakem gördüm ama, bir takımın formasını alenen ve resmen giyip, elindeki düdüğü, formasını giydiği takımın "En iyi stoperi" olarak kullananına ilk defa rastladım.
Abdülkadir Bitigen'den söz ediyorum.. Fenerbahçe-Rize maçının güya "Hakem"i..
Ekran başında, taraflı tarafsız çıldırdık, futbol adına.. Ama ertesi gün, rezillik manşetlerde değil, satır aralarında geçiştirildi, her zamanki gibi, önce Fenerli, sonra "3 Büyüklü" medya tarafından. Bir tek Erman Toroğlu, köşesinde yürekle yazdı..
"İddia ediyorum, bu maç sabaha kadar oynansa, Rizespor bu sahadan puan çıkaramazdı" diyen Hoca, o hakemin ve sahada VAR'daki "Utanç" hakemlerini yazdı, gerekçe olarak.
Tüm yorum haklarını Fener lehine kullanacak. Ayni hareketi yapan Fenerli'ye devam, Rizeli'ye "Sarı" kararı vereceksin.
Fener 18'i üzerindeki ikili mücadele 3 metre önünde iken, kolların ilerde topla beraber dönerek, aleni ve resmi "Devam" işareti yaptıktan sonra Boldrin topu ağlara yollayınca geri dönüp Rize aleyhine faul kararı verecek ve golü iptal edeceksin.
Rize'nin her hızlı atağını kesmek için bir bahane bulacaksın. Rize'nin hocasını sudan sebeplerle sahadan atacaksın. Sana rağmen Rize beraberlik peşinde koşarken, işi garantiye almak için sahadaki bir Rizeli'ye de kırmızı çıkaracaksın!.
Bu yorumlar, bu kartlar, bu iptaller Fener aleyhine yapılsa ve maçı Rize 1-0 kazansaydı bugün Abdülkadir Bitigen diye bir hakem yoktu.
Amma velakin.. Bu ülkede medya Fenerli.. Yayıncı kuruluş hem de nasıl Fenerli.. Hele Fener lider, Galatasaray ikinci, Beşiktaş üçüncü olunca balından yenmez. Gelsin reytingler, dolsun kasalar..
Geçen hafta, Galatasaray da, Gaziantep'i deplasmanda devirmedi mi?. Pardon yoksa Mete Kalkavan mı devirmişti?.
Nihat Özdemir Federasyonu ve onun "Gençleştirme Hareketi"nden hızla dönen, gene eyyamcı kaşarları Üç Büyükler maçlarına vermeye başlayan Merkez Hakem Komitesi ile bu lig bu sıra ile biter.. 20 haftayı boşuna bekleyeceğiz.
VAR görüntüleri Federasyon'da kaydediliyor. Yani yazdıklarım için yayıncı kuruluşa gitmek gerekmez. Federasyon'da var. Federasyon'un gözlemci ve temsilcisi de var. O zaman göreceğiz bakalım, Bitigen ve VAR hakemi Mustafa Öğretmenoğlu kaç hafta dinlendirilecekler..
Bitigen üç gün önce VAR'da hakemdi. Ayni metotlarla, hoca ve oyuncu atılır ve Başakşehir biçilirken ödüllendirdi ve Fener maçına kondu ya.
Bu Nihat Özdemir Başkan ve bu MHK ile tekrar söylüyorum.. Lig yukarda bitti. Siz düşeceklere bakın, heyecanlanmak istiyorsanız..
(Bütün bunları niye Fener-Rize maçının ardından değil de bugün yazdığımı soranlar çıkar. Salı, Haftaya Bakış günleridir gazetelerin.
Son bir umut, biri çıkar da Bitigen rezilliğini yazar mı diye umut etmiştim de..
Tövbe.. Tövbe.. Fener'in nihayet lider olduğu hafta bunu yazarlar mı, hiç?. Çarpılırlar vallahi!.
***
LİMAK'TA FB A.Ş. HİSSESİ YOK!.
Limak Şirketler Gurubu Basın Sorumlusu Evrim Ergin, hemen bir açıklama yolladı, dünkü sorum üzerine.. Teşekkürlerimle yayınlıyorum.
***
Bugün yazdığınız yazıda grubumuzun elinde veya ailede Fenerbahçe hissesi olup olmadığını sormuşsunuz.
Bu konuda kamuoyuna bir bilgilendirme açıklaması yapmıştık. Dün bu açıklamamız ajanslarda da yer almıştı.
2016 yılından bu yana aile üyelerinde veya şirketimizin portföyünde doğrudan veya dolaylı olarak Fenerbahçe hissesi bulunmamaktadır.
Dün yaptığımız açıklama ve ajans haberleri aşağıdaki gibidir:
"Kamuoyu Bilgilendirme
Son günlerde spor kamuoyunda ve bazı sosyal medya mecralarında; Limak İnşaat'ın portföyünde, hisseleri Borsa İstanbul'da (BİST) işlem gören Fenerbahçe Sportif A.Ş'nin payları bulunduğu ve Limak İnşaat'ın Fenerbahçe hissedarı olduğu yönündeki iddialar üzerine açıklama ihtiyacı duyulmuştur.
Söz konusu iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Limak İnşaat'ın elinde bulunan Fenerbahçe Sportif A.Ş. hisselerinin satışı 2016 yılında gerçekleştirilmiştir. O tarihten bu yana; doğrudan ya da dolaylı olarak Limak İnşaat'ın elinde Fenerbahçe hissesi bulunmamaktadır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur."
***
TEBESSÜM
Adam gece yarısı bir gözü morarmış, karakola gitti. Komisere "Gece bahçemde bir ses duydum. Ne var, diye çıktım. Biri gözüme vurdu. Bayıldım. Ayılınca doğru buraya geldim" dedi. Komiser bir polis çağırdı ve "Git, evi de, bahçeyi de araştır" dedi.
Polis gitti, 1.5 saat sonra o da morarmış bir gözle döndü.
"Seni de mi ayni adam yumrukladı" diye sordu, komiser..
"Hayır efendim" dedi polis.. "Ben de ayni tırmığa bastım!."
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Gittiğin yerde boşluk dolduran değil, gittiğin zaman boşluğu doldurulamayan ol!.
Afrika Deyişi