Çingeneleri ilk Bandırma'da tanıdım. Mahallede arkadaşlar söylediler.. Oba olarak gelmişler, Balıkesir yoluna çadırlarını kurmuşlar. Erkekli, kadınlı şehre dağılmışlar.. Bıçak bileyenler, kalay yapanlar, yatak, yorgan atanlar..
Biz çocuklar da toplanıp kamplarına gittik. Seyretmeye..
İşte orda ilk imrendim Çingenelere.. Adları, Anadolu dilince, hakaret, aşağılama olarak kullanılan o sadece Türkiye'ye değil, dünyaya yayılmış Hindistan çıkışlı insanlara..
Özgürlükleri hoşuma gitmişti. Başıboşlukları.. Hele de çocukları.. Okul mokul yok.. Hep tatil.. Hep seyahat, hep oyun, hep eğlence..
Bir de evden izin alıp akşam gittik kamplarını uzaktan seyretmeye.. Nasıl, çalıp söylüyor, nasıl oynuyor, dans ediyorlardı, genç yaşlı, herkes?.
Sonra.. Sonra okurlarım bilir..
Ülkemizdeki Çingeneler, kendileri en başta "Çingene" lafından utanır, "Roman" demeye başlar oldular kendilerine nedense.. Oysa dünyada adları, Çigan'dı, Zigan'dı ve hiçbiri utanmıyordu adından. Araştırdım, bu köşede yazdım da.. Niye utansınlar ki?.
Hayali değil, yaşanmış en büyük aşk öykülerinden biriydi, Çingene adının kaynağı..
Çeng ve Gan, Hindistan'daki Roman Racalığında evlenmelerine izin verilmeyen sevgililerdi. Onlar da birbirlerinden değil, vatanlarından vazgeçtiler ve göçtüler. İlk durakları Mısır'dı. Uluslararası adı Egypt!. Mısır'dan dünyaya yayılanlara "Gypsy / Cipsi / Mısırlı" denmesi bu yüzden..
Balkanlar'da ve İspanya'da müzikleri ve danslarıyla ünlü oldular.
Şimdi bunların hangisi utanılacak şey?.
Niye döndüm bu konuya..
İzmir'de Çingene yurttaşların artık yerleşik yaşadıkları Tepecik semtini, yerel elektrik firması polisler eşliğinde basmış ve kış ortasında bu halkı bir de elektriksiz bırakmışlar.. Genelde sokaklarda, köşebaşlarında çiçekçilik, sepetçilik ile düğünler ve toplantılarda müzik yaparak ev geçindiren Çingeneler, "Şu anda para kazanamıyoruz. Karantina belimizi büktü. Borcumuz borç, yeniden yapılandıralım" demişler ama, firma teklifi kabul etmemiş. Sökmüşler elektrik saatlerini gitmişler..
Bu ülkede milyarlık holdinglerin, en büyük spor kulüplerinin borçları yeniden yapılandırılırken, Çingenelere yapılan bu insanlık dışı muameleyi aklım almadı.
Bu insanların hâlâ kendilerine "Çingene" denmesinden utanmalarını aklımın almadığı gibi..
Avrupa'da bugün hâlâ, başta Fransa'da "Türk Kafası" küfürdür.. Ama biz gene de bas bas bağırıyoruz: "Ne mutlu Türküm diyene!."
Roman, bir Hint ırkının toptan adı. Altında ne alt guruplar var.. Çingeneler bunların içinde, Hint'e, İngiliz'e kulluğu, esareti değil, özgürlüğü seçen bir ailenin ve yakınlarının ismi. Yani Romanların en özelinin..
İftihar edin.. İftiharla söyleyin..
"Ne mutlu Çingeneyim diyene" diyecek bir lider yok mu aranızda?.
O zaman işte böyle ezilirsiniz Çingene dostlarım.. Çingenelik, aslını inkâr ettirecek kadar aşağılık bir şeyse, sizi ezerler..
Asırlardır ezdikleri gibi!.
Eğmeyin başınızı!. Dik durun dünyanın Özgür İnsanları!.
Gururla!. İftihar ederek!.
***
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
DÜNYAYA DAHA ÇOK 'MOR İNSAN' LAZIM!.
Geçen perşembeden beri gazetelerimiz, Biden'ın yemin edip Amerika Başkanlığı'na başlama törenine katılan ünlü kadınların kıyafetlerini tartışıyor.. Başta Amerika'nın ilk kadın Başkan Yardımcısı Kamala Harris olmak üzere.. Ne şifreler varmış o kılıklarda.. Bir yanda kostümlerin markaları ve fiyatları, öte yanda seçilen renkler.. En çok seçilen renk, "Mor!." En çok da "Mor" yorumlanmış..
Efendim mor, zamanında elde edilmesi en güç boyaymış, bu yüzden ancak "Asiller" giyebilirmiş. Mor "Güç" ifadesiymiş, falan filan..
Okurken güldüm.. Bizim gazetecilerde, muhabirinden yazarına, editörüne, gazete okuma alışkanlığı yok. Biz bu köşe yazılarını sadece okurlar için yazıyoruz. Yazanlar başkasını okumuyor. Okusalar, en azından bir, tek bir kişi çıkardı, Kamala Harris'inden Hillary Clinton'ına ünlü kadınların niye mor seçtiklerini ve ne mesaj verdiklerini bilen, anlatan.
19 Aralık 2020'de, bir ay önce, bu köşede, hem de resimleriyle Amerika'nın nasıl maviler ve kırmızılar olarak ikiye bölündüğünü yazmıştım.
Kristen Bell adlı ünlü, hele de çocukların çok sevdiği dizi oyuncusu bir kitap yazmıştı, çocuklar için..
"The World Needs More Purple People / Dünyanın Daha Çok Mor İnsana İhtiyacı Var!." ...
Ve de kitap anında New York Times Best Seller Listesi'nde bir numara olmuştu. Amerika'nın bütün ulusal kanalları, Kristen'i davet edip söyleşiler yaptılar.. Ünlü Tonight Show'u sunan Jimmy Fallon da çağırdı tabii.. Ülkemizi de yakından ilgilendirdiği, Amerika'daki bölünmüşlük bize çok benzediği için o şovdan bir bölümü yayınladım, işte bir ay evvel.. İşte bir alıntı o yazıdan..
***
Jimmy- Yeni çocuk kitabından bahsetmek istiyorum. The World Needs More Purple People. Bu kitabın konusu çok hoşuma gitti. New York Times'ın da en çok satan kitabı oldu. Fikir nasıl ortaya çıktı?
Kristen- "Mor" lafı tabii ki metafor. Ama neyin benzetmesi olduğu kolay anlaşılıyor. Yakın arkadaşım Ben Hart'la iki yıl önce bir aile yemeği yiyorduk. Sohbet ederken çocuklarımızın gündelik hayatına birçok kutuplaştırıcı siyasal kültürün sızdığını fark ettik. "Bu çok yanlış" diye düşündük. Sanki her yerde düşman görüyoruz. Hiç değilse çocuklara faydası olacak bir şey yapmak istedik. TV'de izlediklerinden bilinçaltlarına işleyen o bölünmüşlük duygusuyla ilgili. Ekranlarda sürekli kırmızı-mavi kapışması vardı. Yani Cumhuriyetçi Kırmızı, Demokrat Mavi.. Milleti bölen kapışma.. Ben "Bu kadar bölünmüşlük olmamalı" diye düşündüm. Çocuklarımızı başka insanlara yakınlaştıran, anlaşmazlıkları, farklı görüşleri çözmeleri üzerine yoğunlaştıran, o minik beyinlerde sosyal bir kimlik oluşturmaya çalışan bir kitap hazırlamalıydık.
*
Kristen, o mavi ile kırmızıyı karıştırıp "Mor insan" yaratmış, bol resimli çocuk kitabında.. Nefret değil, sevgiyle dolu, en çok ülkesini seven, her düşünce, her inanç, her etnik kökenden insana "Benim milletim" diye sarılan "Mor insan.."
Bu yüzden kitabın adı "Bize daha fazla mor insan gerek!." Ya bize Jimmy?. Ya bize Kristen..
Mor insanlar olabilmek, mor insanlarla yaşayabilmek için, senin dizinde olduğu gibi "Good Place / İyi Yer"e mi gitmemiz gerek?. Yani cennete!.
...Ve kitabın yaydığı beş ana ilkeden biri: "Çok gülün.."
Kristen "Dünyada bizden başka çocuklarını 'Gülmek kötüdür, ayıptır' diye büyüten millet yoktur herhalde" diyor.. Sen öyle zannet Kristen, sen öyle zannet!..
Senin dilinde "Karı gibi gülme lan" diye bir laf var mı?. Hem güleni, hem kadını aşağılayan?.
Gülümseyin okurlar.. Çocuklarınıza da gülmeyi öğretin. Gülmenin en güzel şey olduğunu..
Söverek bölüneceklerine, gülerek birleşmeyi öğrensinler ve "Geleceğin mutlu Türkiyesi'nin mimarları" olsunlar..
***
Şimdi anladınız mı benim kendi yazdığını bile okumayan "Gazeteci" dostlarım?. Şimdi anladınız mı, o gün önemli kadınlar niye "Mor"u seçmişler ve ekran başında izleyen 100 milyondan fazla Amerikalıya hangi mesajı vermişler, "Biz mor insanlarız" diyerek?.
Şifreleri, kodları hem de "Apaçık" neymiş, anlayabildiniz mi, önce siz, kendiniz anlayabildiniz mi, başkasını okumayan ve dinlemeyen Mavi ve Kırmızı insanlarım?
***
BİR DOST DAHA..
Bir gazetede çift sütun bir ilan.. Bir dost daha gitmiş, onu haber veriyor..
Ankara'da Yeni Tanin'i kuran ekipteydik.. Müthiş çalışkan, üretken bir gazeteci, yazar, eleştirmendi. Benim gibi performans sanatlarına, başta tiyatro, müzik çok meraklı olduğu için iyi anlaşırdık.
Ankara'da "yerel basın" sıkıntı demektir.. Aylarca maaş alamadığımız olurdu.
Gazete Metin Toker'in kendisi ve Akis dergisi için yaptırdığı lüks binada çıkardı. Ama ev sahibimiz kaloriferleri yakmadığı için sıfır altı onlara, hatta yirmilere düşen soğuğunda donmamak için binanın büyük salonundaki şöminede, ahşap tavan lambrilerini söküp yakar, ısınırdık. Öyle sefaleti paylaştık, Tanju'yla..
Belli belirsiz aksardı ama nasıl haber peşinde koşar, nasıl yorulmadan yazardı. Sadece gazeteye değil. Dergi çıkarır, kitap yazardı bir yandan.
Sonra Ankara bitti. Yereller de bitti.. O efsane bürolar da.. Aslında gazetecilik tümden bitti ya, giderek..
Ben İstanbul'a geldim. Tanju, Kocaeli'ne gitti.. Ara ara telefonlaştık ama, giderek onlar da azaldı.. Sonra.. Sonra kesildi..
Çapkındı da.. Ünlü sanatçımız Işıl Yücesoy'la, gazeteci-yazar Seçkin Selvi ile evlendiğini biliyorum. Sonra bir daha evlenmiş galiba.
Sonra ben gördüm çift sütun ilanını.. Benden üç, dört yaş büyüktü.. O da okuyabilirdi, benim ilanımı..
Arkasında kalanların ve dostların başı sağ olsun!.
***
21!.
Yazılarımı bitirdim, tıklayıp gazeteye yollayacağım ki, cebime bir mesaj düştü..
Sevgili Genel Yayın Müdürüm, yıllanmış, dost ve arkadaşım Erdal Şafak'tan..
"Kovid her şeyi unutturdu. Neredeyse hayatı bile" diyor.. Nasıl haklı, bilemezsiniz.. Mesajında anlatıyor..
Geçen perşembe, ayın 21'iydi.. Ocak ayının 21'inci günü..
"Ne varmış bunda?. 21 mi oynayacağız, bir deste iskambil alıp.."
Değil tabii..
21 Ocak, dikkat edin, 21'inci yüzyılın, 21'inci yılının, 21'inci günü..
Bu, her yüz yılda ancak bir kere olan çok özel bir gün..
21'inci yüzyılın 21'inci günüydü geçen perşembe..
Yenisi mi?.
22 Ocak 2122'de.. Yani 100 yıl sonra.. Yani 22'nci yüzyılın, 22'nci yılının, 22'nci günü. Onu görmemiz mümkün değil tabii..
Geçmiş 21'lerin kutlu olsun, Erdal Müdürüm!.
***
TEBESSÜM
- Bilgisizlik ile ilgisizlik arasında ne fark vardır?.
- Bilmiyorum ve umurumda değil!.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"İnsanların seni en sevdiği zaman, onların işine en çok yaradığın zamandır!."
Charles Bukowski